Mahmut Çepoğlu
4 Aralık 2007
Öğretmenlik görevini ifa ederken kimsenin hatırına maaş alma karşılığı olmadığı bilinmelidir. Yoksa o çalışma şevki, o efor ve performansı kendimize bulma imkanımız olmazdı. şevkimizi kıracak, hızımızı kesecek her türlü olumsuz düşünceye karşı tavırlarımızı belirleyerek, elimize verilmiş bir yumak hamur gibi çocukları şekillendirmek önemlidir. Karda-kışta, yağmurda-çamurda, soğukta-sıcakta aklımızda insan yetiştirme erdeminden başka bir şey bulmak mümkün değildir. Çocuklarımızı başarıya ulaştırmak için kimi zaman aile bireylerini bile unuttuğumuz olmuştur.
Mesleğinizin kaçıncı yılı olursa olsun, emekli de olsak, hala bir grup çocukla karşılaştığımız zaman aynı heyecanı hisseder aynı duyguları yaşarız. Çabalarımız hepsi ülkemizin eğitimde başarısı için geçti. Hep Milli Eğitimin dipsiz bir kuyu olduğunu söylerim. Çünkü yaptıklarımız belli değil; eserimiz imzasız birer insandır.
Ülkenin ağır şartları, ekonomik ve sosyal koşulların her safhasında öğretmeni bulmanız mümkündür. Öğrencilerinizi yetiştirmenin yanında çağımızın gereklerine ve eğitim anlayışına uygun olarak kendinizi de yenileme ve geliştirme gayretleri içinde olmanın mutluluğu içindeyiz.
Bir basın toplantısını acemiliklerine verdik. Hiç mi biri “emekli öğretmen” kelimesini kullanan olmadı. Onları çevrenize toplayıp beraber bir oyun seyretme, müzik dinleme, okunan şiirlere kulak kabartma onurundan mahrum ettiniz. Çünkü sizlerin toplumla bağ kurma gibi bir ihtiyacınız yok. “Her şeyi ya da çok şey yapıyoruz” demekle yapılmıyor. Toplumla içselleşmek, eğitimin gereği olmasına rağmen, o makamları işgal ederek zarar verdiklerini de görmüyor değiliz.
Eğitim başlı başına bir saygı sevgi müessesidir. Öğretmen, öğrenci ve çevre üçlü ayağın birleşmesiyle güçlü bir çatı oluşturur. Bu çatının bir ayağının eksilmesi o mesleğin kör topal olmasına neden olur.
Milli Eğitim’de emekli öğretmeni, halan görevleri başında olanlar ve kendisini de sacın bir ayağı kabul ederek diyalog geliştirmesi gerekir. şayet böyle bir dayanışma yoksa o kurum halktan kopuktur. Çünkü bu emekli öğretmenlerin tamamı aynı zamanda velidir.
24 Kasım Öğretmenler Haftası çerçevesinde emekli bir öğretmenin oynadığı “Bir Delinin Hatıra Defteri’ni” oynatmanın zevkine varırken, neden emekli öğretmenler böyle bir oyuna davet edilmez. Öğretmen yaşamıyla paralellik kurduğumuzda; öğretmenin o yaşamla kimi sahnelerde içselleştiğini görüyoruz. Müdürü, müfettişi tarafından hep horlanan kendisinden çok büyük çalışma, hizmet ve emek istenilen öğretmenlerin neticede düştüğü sonuç şimdi yaşanılan durumdur.
Tiyatro, konser, etkinlik, dinleti konser ve yöresel sıra gecesi ile sürdürülen çalışmalar elbette bir emekli öğretmen ve yıllardır yazı yazan bir öğretmen olarak beni fazlasıyla sevindirecektir. Neden bir ömür tüketmiş eğitim ordusuna can siperane hizmet edenleri yanınızda görmek istemediniz. Dahası milli eğitimin dipsiz bir kuyu olduğunu bilirdim, lakin böyle bir etkinlikle öğretmenlerden kendisini soyutlamasına bir anlam veremedim.
Özellikle ilimizde emekli, büyük hizmetler vererek öğretmenliğin ismini yüceltenlerin orada bulunmasını arzu ederdim. Öğretmenler günü dışında hayatın her alanında her etkinliğin içindeyiz. Aslında Emekli Öğretmen Kadir Kırıcı’nın böyle bir tiyatro oyununu sergilemesini Milli Eğitim Müdür ve muavinlerine, şube müdürlerine bir ders olmasını diliyorum.
Demek ki hala emekli öğretmenlere ihtiyacınız var demektir. Sizler emekli öğretmenlere yeterince değer vermeseniz kim size değer verecektir. O koltuklardan nicesi geldi geçti. Orada “ali kıran baş kesen” gibi tavırlar sergilediğinizde, fildişi kuleden öğretmenleri seyrettiğinizde bittiğiniz gündür, bu günkü gibi…
şiir dinletisi için Bedirhan Gökçe’ye kim bilir ne masraflar yapıldı. Oysa Urfa’da nice emekli olmuş şair var kitapları yayınlanmış şair öğretmenler var, acaba bunlarla bir diyalog kurup onları toplumla tanıştırma kaynaştırma gereği duyma gibi bir şans yakalama olanağı fazlasıyla elde edilirdi. Hadi o getirildi. Bir cazibedir. Peki şiir dinletisinde kimler vardı.