Mahmut Çepoğlu
22 Aralık 2006
Baktım dünya kupkuru, günler yağmursuz ayaz geçiyor. Atmosferde ki değişimleri yeterince bilmesek de hayallerimiz deniz vurgunu… Çevrede salgın ve bulaşıcı hastalıklar kol geziyor. Hastaneler, polikilinkler tıklım tıklım.
ınsan hakları evrensel bildirgesi okunuyor. ınsan hakları ile ilgili bildiriler, kitapçıklar dağıtılıyor, haklarımızı bilelim diye. Dünyanın neresinde olursa olsun insanlara yapılan haksızlık kabul edilemez. Çok uzağa gitmeyin kendi çevrenize bakın diyorum. Nasıl bir şey; bu insan hakları deyip bitiriyorum.
Değinmeden geçmek olmaz. şanlıurfa demokrasi platformu tarafından “savaşa geçit vermeyeceğiz” adılı yürüyüş elbette tüm Türkiye’nin meselesidir. Sebebini sormaya gerek yok. Çünkü barış gibi evrensel bir duyguyu, güler yüzü, hayatın her tarafında anlamlandırmalıyız. Bir yanda barış uğraşları sürürken diğer yanda hayatımızın bir parçası olan ve gittikçe çılkı çıkan magazinsel haberler ayrı bir dünyadan bahsetmekte.
Yaşam kavgası verenlerin öfke ve hüznü geliyor gözlerimin önünü. Eğlenmek için millet karın yağmasını bekliyor. Kıtlık kıran geliyormuş kimin umurunda. Kar bu, kimi zaman insanları eğlenmesine neden olurken, bazen yoksullukların dibe vurmasına neden oluyor.
Gazeteler önemli bir konuya el atmış. Kayak merkezleri kapatılıyor diye. Kayak keyfi sürdürmek isteyenler kar yağmadığı için kayak merkezlerine gelmediklerinden şikayetçi. Eh ne yapalım Allah vergisi. Oysa kar yağdı mı akın var akın, karlı dağların zaptı yakın. Oysa eskiler güneşi zaptı ile uğraşırlarmış, karanlıklara ışık tutalım diye…
Eskiden olduğu gibi şimdilerde de insanlar yağmur duasına çıkıyorlar; “neden kimse kar duasına çıkmıyor?” diye sorayım, derken baktım insanlar kar duasına çıkmışlar. “Aman Allah’ım!… kar demek felaket demek. Yağmaya başladı bile… halkın sözleri bizim biraz kendi kendimize dönmemizi istiyor. Eskiden “sadık kullar” için yağmur yağdığı söylenirdi. şimdiki insanlar kirliliği bulaşmış demek ki. Kendimizi sorgulamalıyız…
Bu kış yağmur kar yağmayınca herkes kıtlıktan yoksulluktan dem vurmaya başlarken atalarımız hep; “Ya rabbim!.. sen kışımızı kış, yazımızı yaz eyle” derlerdi. Kışın yağmur, kar yağmasa ekinler çıkmaz, bahar gelmez dolaysıyla yaz, yaz olarak gelmedi mi ekinlerin yetişmesi biçimi nasıl olurdu?
Onun için dünya her isteyenin keyfine göre olmaz. Biz çevreye ne kadar sahip çıkarsak o kadar doğal nimetlerden faydalanabiliriz. Doğanın dengeli yürümesine sebep olur yoksa yıkım sürmeye devam edecektir.
Son dönemlerde hep okuyoruz. Ozon tabakası delinmesi, buzulların erimesi, yeryüzü sularının çekilmesi, ısının artması ve daha bir çok neden ve sebepler anlatılmakta. Hiç karşıt önlem aldığımızı düşündük mü?
Tüm bu sebeplerin insan denilen varlığın çevreye verdiği zararlardan oluşmakta. Dolaysıyla çevreye verilen zararın aslında insanların kendilerine verdiklerinin farkında değiller. Çizilen sınırlar ve konulan yasalar hiçlenip, ormanlık alanlar, söz de biraz mutlu yaşamak için betonlaştırılmakta. Çocuklarımıza büyük bir düşmanlık yaptığımızı hiç farkında olmadan.
Ben yine kar yağsın mı yağmasın mı sorusuna geliyorum? Elbette kar salgın hastalıkların temizlenmesi. Doğadaki kirlerin yok edilmesi, kardelenlerin açılması hem kar, hem yağmur tarafından görülen bir iklimsel harekettir. Eskiden kar yağmur için gök yüzüne yağmur bombası atılması düşünülürdü. Bu aralar kimse bunu konuşmuyor, sebebini bilmek lazım.
Yılbaşında kalınacak bir otelin gecelik fiyatı 23 000 YTL yani yirmi üç milyar. Anlayana aşk olsun, orada yatana da… Kimileri kar, yağmur yağmasını bekler, yakacak satmak için, kimileri derki “aman yağmasın kömür, odun yakacak alacak güçte değiliz. Bu yıl böyle idare ederiz” derken, çevreciler bozulan dengenin düzelmesi veya daha fazla bozulmaması için tüm zorlu eylemlere baş vururken çektiklerini anımsıyorum. Giydikleri protest gömleğinin için deli gömleği olduğunu söyleye dursunlar.
Biz kar yağmur derdinde iken siyasal polemikler ülke gündemini sarmış, kaç kişi trafik kazasında ölmüş. Kaç iş yeri soyulmuş. Kaç kişi kapkaçların saldırısına uğramış, yangınlar, tuzaklar, soygunlar ve daha neler neler. Kimin umurunda. Onlar suni gündemler yaratmaya devam etsinler. “deve deve boynun neden eğri.” Deve konuşmaz, ama insanların nereleri doğru kalmış ki, ben insanlık adına yazık diyorum.