Mahmut Çepoğlu
25 Eylül 2006
Uçağa binmemin sayısı bir elin beş parmağını daha bulmadı. Sevdiğim kadar ürküntüsü beni içten içe kemirir. Nasıl izah edeyim, farklı bir duygu, heyecan, telaş, korku, mutluluk iç içe, duygulardan bir kokteyl adeta… Kuyruğa geçiyoruz. Hassas bir aramadan sonra valizlerimiz taşındı. Güler yüzlü bir hostes karşıladı bizi güzel sözlerle… Uçak fuldu. Yerime otururken kabin görevlileri tarafından çeşitli uyarılar yapılıyordu. Uçak büyük bir homurtuyla çalışmaktaydı. Kemerlerimizi bağlarken uçağın motor sesi gürleşerek yürümeye başladı. Sarsıntı, motor sesi, teker gürültüsü birbirine karıştı. Ancak kalkış için ilk denemesi ani bir frenle sendeledi. Dönüş yaptı. Kule tarafından izin verilmediğini, uçuş denemesini tekrarlayacağını söylerken, uçak yeniden döndü ve gittikçe motor sesi gücüne güç katıyordu. Hepimiz suskun bekliyorduk. Bu davranış bir yolcu otobüsünde olsaydı bütün yolcular ayaklanırdı. Homurdanmalar, kuru bir gürültü yayılırdı. Nedense kimseden ses seda çıkmadı. Belki karşımızda bir muhatap olmayışı, belki de insanlar birbirinden utandıklarından yada neme lazımcılık… Belki de ne olduğunu bilmediğinden kimsenin işine karışmamak duygusu etkiledi onları…. ıkinci denemede uçak havalandı. Tam kanadın üstüne oturmuş bir halim vardı. Pencereden kanadın büyük bir bölümü görünüyor, oda benim yeryüzüne bakış alanımı daraltıyordu. Aşağılarda dağlar çok ince çizgilerle bitişik bir halde dumanlara boğulmuş haliyle pusuluydular. Dereler, vadiler gökyüzünden bakınca ayrı bir şekle bürünüyordu, kıvrım kıvrım bükülüp uzuyordu. Yüzlerce insan bir kuş hafifliğinde havada durmuş bir halde aşağıları gözlüyorum. Fırsat bu fırsat deyip, gökyüzünden yeryüzünü görme şansını değerlendiriyordum. Bir anda ilk havalandığım duygular sıkıyor içimi. Sığınacak bir yer olmayancı boşlukta kalıyor insan. Düşüncelerimi dağıtma çabasındayım. Bir an çocukluğumda uçurduğum uçurtmalar geldi aklıma. Nasılda sevindim. Hafif gülümsediğimi hissettim. Nasılda mutluyduk onları uçururken, ipi elimizde havalanırken adeta kendimizi kanatlanmış hissederdik. Hele tahtaları mıhlayıp kalın iplerle bağlayıp ardımızdan sürüklediğimiz bazen bir telle öne doğru ittiğimiz, kimi zaman elimize alıp “vınlayıp” uçak sesi verdiğimiz uçağı elimizde gezdirdiğimiz uçakları kullanırken gökyüzünün maviliğinde sanıp bulutlardan hafif bulurduk kendimizi. Kan, ter içinde kaldığımız o güzel anlar yetmez, gökyüzünde uçan, nasıl uçtuğunu bilmediğimiz uçaklara el sallarken bizi gördüklerini sanırdık. Hele uçakta bulunan insanları olağan üstü yaratıklar gibi gelirdi bizlere. Oysa tekniğin nelere kadir olduğunu geçte olsa öğrendik. Efsaneleri gerçeklerle buluşturmanın mutluluğunu yakalıyoruz şimdi. Sis perdesi aralanınca güneşin ışımasıyla aşağılara eğildim, bir kuş bakışıyla. Dağlar tüm görkemiyle bir oyuncağa dönüşmüştü. Bir tablodan çıkmış gibi tepeleri bulut buluttu. Pamuksu bulutlara karın donmuş hali de katılınca dağların tepesinde karbeyazı görünümü serinletiyordu insan bağrını. Ağaçların yeşili gökyüzüne kadar yayılıyordu. Derin vadiler, geniş dağlar, platolar, ovaların dümdüz hali bir kartpostal gibi ellerimdeydi sanki. Bir maket gibi sevimli insan öpüp kucaklamak istiyor adeta. 20 saatlik Urfa-ıstanbul otobüs yolculuğunu düşününce bu yolculuğun tadı başka. Ancak otobüsün tekerinin yerde olması nedense güven veriyor insana… Kaptanın bize hitaben on bin fitte uçtuğumuzu söylerken, semanın berrak olduğunu söylemeyi de ihmal etmiyor. Bende ister istemez tekrar küçücük bir pencereden dünyayı seyre dalıyorum. Bir bay bir bayan servis hizmetini bitirmek üzereler. Midemizi yatıştıracak bir şeyler atıştırıyoruz. Kimi yolcular uyku derdinde belkide havada olduğunu bilmek istemediklerinden gözlerini kapatma çabasındadırlar. Dün geceden uyumamıştım. Yolculuğa çıkacağımda hep böyle sıkıntılar basar beni. Belki yoldaki tehlike, belki evden ayrılış.. Öteden beri gurbetin acısıdır belki beni huzursuz eden. Her uçağa bindiğimde keşke binmesem derdim. Sonra onca insanı görünce ve teselli buluyorum kendi kendime hani haksızda sayılmam gökyüzünde Allah’ın ipine sarılmaktan başka bir şey gelmiyor elimden.