Mahmut Çepoğlu
26 Haziran 2006
Geçen gün bir taziye dolaysıyla Viranşehir istikametinden Urfa’ya gelirken aniden göğe yükselen, gecenin karanlığını kendi siyahi dumanında boğan ve harıl harıl yanmakta olan, alevlerin sardığı bir anızın tarlada bıraktığı acı sonunu düşünerek geçtik. ıtfaiye gelmişti. Halk traktörlerle ateşin önünü kesmek çabasında iken, jandarma ayrı bir uğraş veriyordu. Bizim yapabileceğimiz bir şey yoktu. “Yazık” deyip anız yakanların cezasız kalmaması gerektiğine vurgu yaparak yolumuza devam ettik. Aradan iki gün geçmişti ki bu kez gazetelerde “anız söndürmek için giden bir itfaiye aracının kaza yaptığını” okuduk. Gazetelerde anız yakmanın zararları ile ilgili yazılmış yazıları da görünce bizimde bir sorumluluğumuz olduğuna inanarak yazmaya başladım. Kaza yaralamalı ve maddi hasarla bitmişti. Bunun sorumlusunu sormaya gerek yok sanırım. Kesin kes bu anızı yakanın cezalandırılması gerekir derim. Sahibi yapmadığını kolaylıkla yanıltıcı bilgi uydurma yalan yanlış sözleri peşi sıra dizer. Bir çoban yada yoldan geçen bir araçtan atılan bir siğara sonucu meydana geldiği fikri inandırıcı olmamakla birlikte delil, belge olmayınca o söylev kabul edilir. Bu kaza ölümlüde olabilirdi. Urfa’ya hizmet veren itfaiyecilerin bir trafik kazası sonucu kaybetmemizin hesabını kim verebilirdi. Suç var ama suçlu hiçbir zaman bulunmaz. Harran Ovası on binlerce yıldır insanları bağrında yaşatmaktadır. Kimi zaman kıtlık kıranlar yaşamışsa da Harran, Mezopotamya’nın verimli ovalarından, altın hilal yada verimli, bereketli hilal olarak adlandırılan ovalar topluluğundan bir parça olup medeniyet ve uygarlıkların konup göçtüğü bir yer olmasına rağmen bu kadar yakılan anıza hiç rastlanılmamıştır. Allah korkusu vardı. ınsanlar parayı gördükçe bir çok değeri unuttuğu gibi korkuyu günahı da hatırlamaz oldu. ınsanlar toprağa hep saygı duymuşlardır. Toprağın hayat, toprağın yaşam, toprağın insanlığın özü olduğunu; bakıldığında, sahiplenildiğinde insanları mutlu kılarken zamanla insanlara felaket getirdiği de olmuştur. Bu felaketlerden birisi anız yakmanın tarıma verdiği zarardır. Canlılar yakılıyor gökyüzüne kocaman duman ve alev kütleleri savruluyor. Hem dinen günah, hem de bu işin uzmanı olanlar bilimsel yönüyle uğraşanlar, anız yakmanın yanlışlığını dile getirmelerine aldırış eden kim. Duyan dinleyen yok, anlatılanları kabullenen yok. Çünkü biz çağdışı yöntemlerle tarım yapıyor ve ardından tarlayı temizlemek için anızları yakarak işin kolayına gidiyoruz. Bu yakmayla toprağın canlı hücrelerini, toprağı koruyan börtü böcekleri de yok ediyoruz. Bununla kalmayıp tozlaşmayı önlüyoruz. Bir yıl sonra baharda açacak çiçeklerin köklerini de kurutuyoruz. Anız yakmanın zararlarını çevre boyutu ile olduğu kadar zirai boyutu ile de büyük zararlar doğurmaktadır. Bunun bir doğa katliamı olarak değerlendirmek lazım. Bu konu şimdiye kadar ziraat odasınca hiç dile geldi mi? Tahmin etmiyorum. Ziraat odası sadece çiftçilerin desteklemeleri ile uğraş veriyor. Geçen gün bu konuda ziraat odasının yetkili mühendislerini arayıp bilgi edinmek istedim. Oda başkanı il dışındaydı. Dört saat beklememize rağmen mühendislerin destekleme işiyle uğraştıklarından yardımcı olamayacaklarını söyleme gereği bile duymadılar. Halimiz bu. Mühendis olacaksın, topluma faydalı olmayı çalışması gerekirken sadece destekleme dosyalarını evraklarını imzalamakla sorumlu kalacaksın. Oysa Mezopotamya’nın mümbit toprağı onlardan sahiplenilmeyi bekliyor. Ziraat Odası niçin vardır? Çiftçiyi bilgilendirmek, anız yakma, fazla sulamanın bıraktığı izleri, gübrelemenin artı ve eksileri olduğu gibi çeşitli haşerelerle, yabancı otlarla mücadele konularında üyelerini uyarmak içindir. Peki şimdiye kadar Ziraat Ddası böyle bir çalışma, herhangi bir sempozyum yaptı mı, bir panel düzenledi mi, yada daha kolayı bu konuda bir bildiri basıp muhtarlıklara dağıttımı? Müftülükle ilişki kurup anız yakmanın günah ve sorumluluğunu bir hutbe konusu yaptı mı? Sorular… sorular… Ya bilime inanacaksın ya dinin gereklerini yerine getireceksin, ikisi de yok. Anız yakmanın ciddi zararlara yol açtığı yetkin kişilerce bilimsellik çerçevesinde anlatılırken çiftçimiz hala ilkel yöntemlerini hatta barbarca davranışlarını sürdürmeleri üzüntü verici. Yenilikler, teknik, modern cihazlar, çağcıl olma yolunda adım atmamız gerektirirken bizler hala çağdışı yöntemlerle tarımla uğraşma derdindeyiz. Dünyanın kirletilmemesi temiz bir çevre için yapılan eylemleri görmemize rağmen onların yaptıklarına gülüp geçiyoruz. Halbuki temiz bir çevreyle ödüllendireceğimiz çocuklarımıza daha bir çevre kirliliğini öğrettiğimiz yetmediği gibi onlara verimsiz çölleşmeye doğru giden topraklar bırakarak ihanet ediyoruz.