Av. İzzet Doğan
7 Haziran 2021
–“Doğaya hoyratça davranan toplumlara da insanlar arasındaki ilişkiler de hoyratça oluyorlar.” (John Bennet)
Dünya çevre günü 100’den fazla ülkede kutlanmaktadır. Bu kapsamda Dünya’da meydana gelen çevre kirliliğine karşı farkındalık oluşturuluyor. Amaç, doğa dengelerinin korunduğu sağlıklı bir yaşam için, sürdürülebilir kalkınma için, çevreyi koruma görev ve sorumluluk bilincinin yaygınlaştırılmasıdır.
Dünya çevre günü, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirvede, kabul edildi. Söz konusu zirvede 5 Haziran’ın Dünya Çevre Günü olmasına oybirliği ile karar verilmişti.
Ülkemizde bu kapsamda 1978 yılında Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, daha sonra Çevre Müsteşarlığı kuruldu. Başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı tarafından 5-11 Haziran tarihleri arası Çevre Koruma Haftası olarak kabul edildi.
Çevre koruma amaçlı sivil toplum kuruluşlarımız ilk aklımıza gelenler ise:
TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı)
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD)
ÇEVKO (Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı)
Doğa Derneği
TÜRÇEK (Türkiye Çevre Koruma Ve Yeşillendirme Kurumu)
ÇEKÜL (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı)
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF)
İstanbul Çevre Konseyi,
Doğa savaşçıları derneğidir.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da İstanbul Çevre Konseyi ve Doğa Savaşçıları Derneği Çevre konusunda duyarlık gösteren medya mensupları ve diğer kişilere, İstanbul Çevre konseyi Genel sekreteri Şeyma Dumrul, Kurucu Genel sekreter Z.Murat Çetinbaş, yönetim kurulu üyesi Aydın Ağaoğlu ve Doğa Savaşçıları Derneği yönetim kurulu Başkan ve üyelerinin katıldıkları etkinliklerde “teşekkür belge” takdim ettiler.
Çevre konusuna Anayasamızda haklı olarak yer vermiş ve 56. maddesinde Anayasa‘nın 56. maddesinde: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Denilmiştir.
Anayasa mahkememizin E. 2011/110, K. 2012/79 sayılı ve 24.05.2012 tarihli kararındaki yorumuna göre de sağlıklı ve dengeli çevre kavramına doğal güzelliklerin korunduğu, kentleşme ve sanayileşmenin getirdiği hava ve su kirlenmesinin önlendiği bir çevredir. Bu yorum doğru ancak eksiktir. Bu yorumda doğal güzellikler ayrıca hava ve su kirlenmesinden söz edilmiştir. Örneğin bu yorumda gürültü kirliliği, toprak kirliliği, kimyasal kirliliklere yer, ekolojik denge bozulmasına, ormanların korunmasına yer verilmemiştir. Ancak, Anayasa mahkememiz kentsel dönüşüm de çevre hakkı bağlamında incelenmiştir. Ayrıca AYM’ kararlarına göre av ve yaban hayvanları ve bunların doğal yaşam ortamları da Anayasamızın 56. Maddesi kapsamında korunması ve geliştirilmesi gereken doğal kaynaklardandır. Yargıtay ve Danıştay’ın da çevre hakkında oluşturdukları birçok kararlar vardır. Bugün gelinen aşama da insanların doğa üzerinde yıkıcı faaliyetlerinin büyük ölçüde devam ettiğini görmekteyiz. Halen çevre kaynaklı ölümlerin sayısı korona virüs nedeniyle yaşanan ölümlerden daha fazladır. Karasal alanların %75’i insanlar tarafından değiştirilmiş veya doğallığını yitirmiştir. Deniz canlılarının vücudun da bile plastikler çıkmaktadır.
Biz bıçak kemiğe dayanmadan harekete geçmeyi sevmiyoruz. Bakın şimdi Marmara Denizinde yaşanan felakete. Yaklaşık 25 milyon insanın yaşadığı Marmara havzasındaki sanayi başta olmak üzere tüm atıklar hiç arıtılmadan ya da yeterli olarak arıtılmadan yıllardır denize akıtıldı ve hep birlikte seyrettik.
HES projeleri ağaçların kesilmesi, yüzey suyunun doğal akışının kesilmesi, nehir ve derelerinin akış yollarının değiştirilmesi sebebiyle yüzey sularının kurumasına, etrafındaki canlı türlerinden kimisinin ölmesine kimisinin de zarar görmesine sebep olmalarına rağmen tepki gösteren insanların seslerini kimse duymak istemiyor. Kısaca JES dediğimiz jeotermal Elektrik santralları içinde aynı şeyleri söylemek mümkün.