Av. İzzet Doğan
24 Mayıs 2021
Bu sabah yine kondular pencereme. Onları görünce dünyam değişiyor. Onlar gibi olabilmemiz mümkün değil gibi geliyor bana. Ne Romeo ve Juliet, ne leyla ile mecnun, ne Paris ile Helen ve nede leyla ile Mecnun böyle bir sevgi yaşamamışlardır diye düşünüyorum. Hu! Lu lu lu lu!. Hu! Lu lu lu lu!.gibi hüzünlü, ötüşleri sanki çağlar ötesinden bir acıyı, bir haksızlığı sevecenlikle taşıyor bize. O mercimek tanesi gözleriyle biri birlerine bir bakışları var ki olmaz böyle şey diyesim geliyor, şaşırıyorum. Zaten ölene kadar ayrılmazlar ve bu eşlerinden biri öldüğünde sağ kalan başkasıyla yaşamazmış.
Urfa’da biz onlara “yusufututan” derdik. Ayrıca bazı yörelerde “Yusufcuk veya Kumru” da deniliyor. Bir de öyküleri vardı. Yıllar sonra bu sevgi dolu, çok güzel ötüşlü, sevimli kuşların bizim Urfa’da öğrendiğimizin dışında da öyküleri olduğunu öğrendim. Şimdi bu öyküleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
Hz. Yakub’un çocukları kardeşleri Yusuf’u kıskanır ve onu ortadan kaldırmak için fırsat ararlardı. Bir gün uzak otlaklara gezme ve oynamaya gideceklerini Yusuf uda götürmek istediklerini söylediler. Yusuf’ta gitmek istediği için Hz. Yakup izin verdi ama çocuklarına; “Siz onu yalnız bırakmayın bir kurt gelir yer diye korkuyorum” diyerek dikkatli olmalarını tembihler. Çünkü Hz. Yakup daha önce düşünde oğlu Yusuf’a on kurdun saldırdığını, ancak kurtlardan birinin onu koruduğunu bu sırada yerin yarıldığını ve Hz. Yusuf’un buraya düştüğünü görmüştü.
Hz. Yakup’un endişeleri karşısında çocukları: “- Biz on kardeş iken onu koruyamazsak yazıklar olsun bize!” dediler ve babalarına Yusuf’u koruyacaklarına dair söz verdiler.
Kardeşler Hz. Yusuf’u yanlarına alarak hep birlikte evlerinden uzakta Mısır civarında Beytülmakdis bölgesine gittiler. Gezip oynadıkları yol üzerinde bir susuz kuyu vardı ve Hz. Yusuf’u soyup bu kuyuya attılar.
Bu sırada kuyunun başında bir kuş vardı. Kardeşlerinin onu kuyuya sürüklediklerini ve atmaya çalıştıklarını görünce çığlık çığlığa ‘’Yusuf’u tutun. Yusuf’u tutun.’’ Diye bağırmaya başlamış.
Sonra Hz. Yusuf’un gömleğini bir hayvanın kanıyla boyadılar ve ağlayarak eve döndüler. Kanlı gömleği babalarına gösterip:
“- Babacığım! Biz aramızda yarış yapıyorduk Yusuf geride kalmıştı bir kurt gelerek onu kaptı ve geriye gömleği kaldı “demişler.
Hz. Yakup onlara inanmamış ve aksini de iddia edemediğinden çocuklarına:
“- Bu nasıl kurt muş ki Yusuf’u yemiş ama gömleğini parçalamamış. Belli ki nefsiniz sizi kötülük yapmaya zorlamış.! Sabredeceğim ve sizi de Allah’tan yardım istiyorum ve sizi de Allah’a havale ediyorum” diye cevap vermiş.”
Yusuf’u tutun, Yusuf’u tutun diye öten kuş ise kuyunun başından ayrılmamış bütün gece ve ertesi gün bu şekilde ötmeye devam etmiş. Sabah o civardan geçen bir kafile kuşun telaşını, hiç susmadan ötüşünü görünce kuyuya yaklaşmış ve içinde Yusuf’u görünce onu kurtarmışlar.
Ama kardeşin kardeşe yaptığı haksızlığı gören kuşun acısı hiç dinmemiş ve o günden beri hep “Yusuf’u tutun, Yusuf’u tutun” diye ötmeye devam etmiş. Bu nedenle de bu haksızlığa ötüşüyle isyan eden bu kuşun ismi Urfa yörelerinde Yusuf’u Tutan olarak bilinir. Avlanmaz ve etleri yenilmez.
Bu sevimli sevgi kuşu için Anamur yöresinde de birden çok öykü anlatılır. Birisi de şöyledir:
bir zamanlar Anamur’daki köylerden bir beyin iki gencecik çobanı varmış. Rastlantı ya, ikisinin de adı Yusuf’muş. Bir gün sürüyü otlatırken bir arkadaşlarının düğününe gitmeleri gerekir. Aralarında anlaşırlar; Yusuflardan biri, sürüyü beklemiş diğeri ise düğüne gitmiş. O düğünde eğlenirken, diğer Yusuf, dayanamayıp derin bir uykuya dalmış. Çobansız ve başı boş kalan sürünün hayvanları da çevreye dağılmış, uzaklara gitmişler. Gece düğüne giden Yusuf otlağa döndüğünde bir de bakmış ki ortada sürü yok! Diğerini uyandırmış ve İki Yusuf birlikte beylerinin yanına koşmuş olanları anlatmışlar. Olayı duyan bey köpürmüş ve “ya sürümü bulacaksınız veya ben size edeceğimi bilirim” diye tehditler savurmuş. Yusuflar sabaha kadar dağlarda ovalarda sürüyü aramaya başlamışlar. Biri birlerini gördükleri zamanda “Yusuf! Buldun mu?”, “Yusuuuf! Buldun mu?” diye seslenmişler.
Ancak tüm çabalarına rağmen tabii sürülerini bulamamışlar ağlayıp dövünmeye başlamışlar. Onların gören Tanrı, acımış hallerine ve beyin gazabından korumak için kuş yapıvermiş her ikisini de. İşte o gün bugündür yusufçuk kuşlarının ötüşleri, birbirine bağıran bu iki çobanın sesleriymiş.