İbrahim Halil Okuyan
25 Kasım 2016
Cami ile birlikte
Medrese, İmaret, Türbe, Kütüphane, Hamam, Aşevi, Kervansaray, Çarşı, Okul,
Hastane, Tekke, Zaviye binalarından oluşan yapılar topluluğuna “Külliye”
diyoruz..
İslam toplumunun
oluşumunda şehirlerde mahalle hayatı külliyeler çevresindeki mimari yapıda
yoğunlaşıyordu.
Külliye, İslam
toplumunun Vakıf Hukuku Sistemi ve Hayrat kavramını geliştirmesiyle ortaya
çıktı.
Merkezindeki yapı
camidir.
Cami en az cuma
namazlarındaki zorunlu toplanma yeri olması yanında bir forum ve ilim, tören ve
müzakere merkeziydi. Külliye bu merkezi tamamlayan yapılardan oluşur.
Abbasilerden beri
İslam mimarisi gelişmiş ve Anadolu’da Türk İslam sanatı külliyeleri ortaya
çıkmıştır.
Bu tarzın en
önemli temsilcisi Osmanlı Mimarisi ve Mimar Sinan’dır.
Öykümüz bir
külliyede geçiyor.
Yahya Baba, II.
Bayezid Hân zamanında,
Edirne Bayezid
Külliyesi’nin aşçılarından biridir..
Arkadaşları Hoşaf,
Kebap, Sebze, Bakliyat pişirir.
Ama onun ihtisası
“pilav”dır.
Mübarek işe
girişti mi, ibadet ettiğini sanırsınız.
Pirinçleri Salavat
getire getire ayıklar, Yağını tekbirlerle eritir.
Tuzunu Besmele ile
suyunu Fatihalarla salar.
Zaman zaman gözünü
yumar, Enbiyayı, Evliyayı aracı yapar, Allah’tan bereket arzular.
Onun pilavı
herkese yeter, hatta artar.
Ancak o tek Pirinç
tanesine bile kıyamaz;
Artanı Tuna
nehrine atar.
Balıklar onun
geleceği saati bilir, köprübaşında toplanırlar.
Kilerci, bakar
Pilav artıyor; Pirinci aşçıya az vermeye başlar. Ama Yahya Baba bir kere bile
“Bu pirinç yeter mi?” demez. Kilerci şaşkındır.
Her gün pirinç
miktarını biraz daha kısar ama Pilav azalmaz, aksine çoğalır.
Yine herkes doyar,
Tuna’nın Balıkları bile nasibini alırlar. Kilerci, bunu izah edecek tek kelime
bilir:
“Bu bir
Keramet!”
Çok dener ve emin
olunca Padişah’a çıkar.
“Bu Yahya
Baba boş değil sultanım der, hâlbuki biz ona amele muamelesi yapıyoruz.”
Bayezid-i Velî
gönül ehlidir ve Aşçı ile tanışmak ister.
Kilerci ile bir
plan yaparlar.
O gün Yahya
Baba’ya çok az, hatta gülünç denilecek kadar az Pirinç verilir.
O her zamanki gibi
okur,
Âlemlerin
Rabbinden “Halil İbrahim Bereketi” diler.
Pilavı çok
lezzetli olur, üstelik kazanlara sığmaz.
Yahya Baba
artanları yine yüklenir, Tuna’nın yolunu tutar. Tam kepçeyi daldırıp balıklara
atarken Padişah ortaya çıkar.
“Ne oluyor bre
der. Yoksa devlet malını israf mı edersin?”
Yahya Baba tutulur
kalır.
Ancak balıklar
kafalarını sudan çıkarıp;
“Ayıp olmuyor
mu sultanım derler.
Koca devletin
artığını bize çok mu görüyorsun?”
Yahya Baba
öylesine mahcup olur ki, anlatılamaz.
Utancından secdeye
kapanır, Allah’a sığınır.
Bâyezîd-i Velî
onun kalkmasını bekler, ama geçmiş ola….
Mübarek çoktan
ruhunu teslim edip kavuşmuştur rahmet-i Rahmana.
Saygılarımla.
İbrahim Halil
Okuyan
İnşaat Yüksek
Mühendisi
25.Kasım.2011
Şanlıurfa