Necmettin Cevheri röportajı
Necmettin Cevheri dolu dolu geçen siyasi yaşamına nasıl başladı?
1955 yılında Ankara Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Urfa’ya geldim. Şanlıurfa Barosuna kaydımı yaptım. 60’lı yıllara kadar Urfa’da yaşadım daha sonra bir takım sağlık sorunları nedeniyle İstanbul’a gittim. Bir iki sene orada yaşadım. Ve Urfa’ya tekrar döndüm. 1965 yılında Adalet Partisinden milletvekili oldum ve Ankara’ya yerleştim.
Peki sizce Urfa’nın o dönemki siyasi hayatıyla, şimdiki arasında ne gibi farklar var?
Siyasetin aşağı yukarı değişmeyen ,kendine has bir tabiatı vardır. Bu 60’lı 70’li 80’li 90’lı 2000’li yıllarda da yaklaşık olarak aynıdır. Ancak siyaseti yapan kişilerin anlayışlarından, kişiliklerinden, düşüncelerinden, kanaatlarından kaynaklanan bir takım değişiklikler olabilir ama netice itibariyle siyaset hep aynıdır, hep aynı fikir çatışması ve çakışmasıdır. Bu, zamanın şartlarına göre bir de bunun kullanım şartlarına göre zaman zaman sertleşir, zaman zaman tatlılaşır, ama hep aynı şeydir.
Urfa’da siyasette feodalitenin daha etkin bir hale geldiği düşünülüyor, sizin bu konu hakkındaki görüşünüz nedir?
Urfa’da siyasette de, sosyal yaşamda da feodalite diye betimlediğiniz şeyin etkisi elbette vardır, yok denilemez. Yalnız buna feodalite demek biraz aşırı bir anlatım gibi geliyor bana. Daha doğrusu bizim bildiğimiz, tarihte Avrupa’nın yaşadığı feodaliteyle bunun bağlantısını kurmak biraz fazla olur diye düşünüyorum. Yok değildir, bunu diyemezsiniz ama feodalite anlamında mı düzeyin de mi o ayrı mesele. Şimdi şehirleşmeyle birlikte bu dediğiniz etki azalır, yani bizim milletvekili olduğumuz yıllarda Urfa şehir merkezinin nüfusu 100.000’in altındaydı. 60-70 bin civarındaydı, 66 sayımında 100.000’i biraz aştı, şehirleşmenin artışıyla feodalite olarak tanımladığınız etki azalacaktır. Tamamıyla ortadan kalkmaz. Şimdi baktığınız zaman Urfa’da şehrin içinde bile yine ifade ettiğiniz şekilde konumlar vardır. Bugün Eyyübiye Mahallesi ayrı bir konudur, Onikiler ayrı Sancaktar ayrı bir konudur. Aynı yerden gelen insanlar aynı aşiret bağlarını devam ettirmektedirler ama kırsal alandaki kadar etki altında değildirler. O etki azalmıştır yok değildir, ama azalmıştır.
Urfa’da da Türkiye genelinde de Ak Partinin ciddi bir ezici güçle ön plana çıktığını görüyoruz. Diğer partiler ise güç kaybetti. Siz deneyimli bir siyasetçi olarak bugünün siyasi ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Ak Partinin güçlenmesi bir vakadır, doğrudur. Neye dayandığına gelince bu yapının analizini yapmaya kalkarsak burada karşımıza Doğruyol Partisi ile Adalet Partisinin büyük ölçüde aşınmaya uğramış olması gerçeği ortaya çıkar. Zamanında ben Adalet Partisinin seçim işleri başkanlığını yaptım ve üç tane büyük seçim yönettim. Bunların içerisinde % 53 oy aldığımız seçim oldu. Bugüne kadar Menderes’in dahi kıramadığı bir yapı vardı. Bu oy nereye gitti derseniz zaman içerisinde bizim partideki yönetimsel ve sosyal olaylarla yaşanan düşüş doğrudan doğruya Milli Selamet Partisi kökenli ve bugün bana göre karma bir parti olan Ak Partiye gitti. Bizim kan kaybımız onlara yaramıştır. Kendilerinin hiç bir potansiyeli yok demek istemiyorum vardır ki bizdeki insanların büyük bir kısmı oraya gitmiştir.
Tabii soldan da kaymalar olmuştur demin de dediğim gibi Ak Parti olayı bir karma olayıdır.Yani sadece Refah Partisinin veya Milli Selamet Partisinin bir uzantısı, bir kolu değildir. Bunu görmek lazımdır değişik etkenler olmuştur.
Bu yükseliş sizce devam eder mi?
Zaman içerisinde aşınmaya uğramayan güç kaybetmeyen hiç bir siyasi hareket yoktur. Sadece bunun süresi kendisinin dışındaki şartlara yani tabi olduğu etkenlerin kendisi üzerindeki tesirine bağlıdır. Mesela bugün kullandıkları argümanlar yarın geçerli olmayabilir ya da geçerliliğini kaybetmiş olabilir, aşınmış olur eskimiş olur bugünkü etkisini yaşatamaz artık. Mesela bugün sivilleşme dediğiniz şey bir, iki, üç… tamam sivilleşme oldu fakat bundan sonrası ne olacak, sorusu sosyal bilincin içerisinde mutlaka oluşur, oluşmaması mümkün değildir.
Eskilerin hep bahsini yaptığı bir otomobiliniz var, Meşhur bir Kırmızı Mercedes. O arabada neler oldu?
Kırmızı Mercedes, evet hakkında kitap bile yazan oldu. Ben onu o kadar önemsemiyorum. Sattım gitti zaten. Sattıktan sonra niye sattın dediler. Ne yapalım müzeye mi koyalım, eskidi, sattım yenisini aldım.
O araba şudur; O araba 1983 Haziranın da Sayın Demirel’in ,Sadettin Bilgiç ve Nahit Menteşe arkadaşlarımızın Çanakkale’deki ikamet edecekleri yerlere götürdüğümüz arabaydı, Kırmızı Mercedes. O zaman ikamet deniliyordu, aslında tutukluluktu. Sayın Demirel’e onları Zincirbozan’a kendim götürmek istediğimi söyledim. Şimdiye kadar beraber yürüdük bu yolculuğa da sizi ben götürmek isterim dedim. Tamam dediler ve sözleştik. O gün sabah bana söylenen saatten daha erken yola çıkmışlar. Kendilerini yolda yakaladım. Sözünüz var bana dedim ve bizim arabaya aldım, gittik. O zamanlar 700-800 km araba kullanabilecek yaştaydık. Onları götürürken yolda bundan sonra ne yapılması gerekiyor diye konuşuldu. Meydanı boş bırakmamalıydık bu kadar zaman bu kadar insan bizim peşimizden geldi. Onlara gidin başınızın çaresine bakın diyemezdik. Tek çaremiz yeni bir parti kurmaktı elimizden başka bir şey gelmezdi. Bildiğimiz zeminde bu işi yürütmeye karar verdik. Başka türlü ülke kaosa girer yaşanan kargaşalar daha da büyürdü. Dikeni battığı yerden çıkarmak gerekiyordu. B ize bu görev verildi ve Doğruyol Partisi’nin ilk tohumları bu arabada atıldı. Doğruyol Partisi’nin ilk amblemi de yolda yürüyen adamdı. Anlamı da şuydu: atı elinden alınmış olsa bile tek başına kalmış olsa bile o yolda dimdik yürümeye devam edeceğiz. Demokrat Parti’nin kıratını sonradan aldık.
Parti kuruldu. 87’de şöyle böyle toparlanmış oldu. 91 ‘de 1. Parti oldu.İşte o kırmızı mercedesin içerisinde kurulması planlanan parti cumhurbaşkanlığını kazandı, başbakanlığı kazandı, meclis başkanlığını kazandı. Sonra iç yapısındaki hareketler itibariyle gelenler ayrılanlar oldu. Sonra Çiller olayı oldu. İyi niyetlerle atılan bir adımdı. Türkiye neden bir kadın Başbakana sahip olmasın diye düşündük. Çok güzel bir düşünceydi. Kimden kaynaklandığı önemli değil ancak neticede parti bu çekişmelerin ardından güç kaybetti. Ve bu gücün de çoğu Ak Partiye gitti.
Size göre siyasi hayatınızdaki en başarılı politikacı kimdi?
Bana göre tabii ki Demirel’di. Ancak bu söylemim yol arkadaşlığımızdan değil sadece. Memleketimiz için birlikte atmış olduğumuz adım olan GAP projesidir. Odamdaki bu siyah beyaz resimlerden birisi Urfa tünellerinin temel atma günüdür ki o benim için unutulmaz bir andır. 3 Nisan 1977 ondan sonra 17 sene sürmüştür inşaatı. 9 Kasım 1994 tünelin açılışıdır.
Urfa Tüneli’nin açılış töreninde gözyaşlarınızı tutamadığınızı biliyoruz.O an neler hissetmiştiniz?
Doğrudur o anı unutmam mümkün değil Ebru Hanım. Çok büyük bir olaydır suyun toprağa kavuşturulması. Bugün 2 milyon dekar arazi sulanıyor ve Urfa’ya sadece ondan dolayı gelen yıllık gelir 500 milyon dolardır. Urfa’da Çankaya’da satılan bir ev parasına ev satılıyor. Bu garip Urfa’ya, nereden geliyor bu paralar.
Peki sizce GAP umut edilenleri verebildi mi?
Veriyor ancak çok daha fazlası var…
17 milyon dekar araziyi sulayacak. Bunun 10 milyon dekarı Urfa’dadır. Bu bizim için çok büyük bir şans. Daha 8 milyon dekar sulanacak. Bu su boşuna akmıyor. Benim göz yaşlarımda boşuna değildi. Ben hiçbir zaman siyasi hayatım boyunca bunu yaptım demeyi sevmedim. Allahın verdiği aklı kullandık uygun koşullar da vardı ve GAP projesi hayata geçti.
Beklenilen ürün çeşitliliği ve bu ürünlerin pazarlaması yapılamadı. Havalimanı, kargo havalimanı olması için düşünülmüştü ancak bu gerçekleşmedi. Çiftçi bu konuda yeterli eğitim düzeyine sahip değil yani biraz alt yapı eksikliği mi var?
Evet doğrudur. Havaalanı Türkiye’de en uzun piste sahip havaalanıdır ve amaç bugün paketlenen meyve ve sebzeler veya tüm ürünler ertesi gün Paris’te, Münih’te ve dünyanın bir ucunda olmasıydı. Ancak bu halen gerçekleşemedi. Burada artık biraz da çiftçinin ve devletin çalışması gerekiyor. Biz toprakla suyu kavuşturduk gerisi onlara kalıyor. Urfa’da çıkan pamuk Adana artı Maraş artı Antep’te çıkan toplam pamuktan fazladır. 700 bin ton pamuk üretiliyor ve pamuğun kalitesi Ege bölgesinden biraz düşük Çukurova’dan yüksektir. Ancak bunun işlenmesi ve tekstil sanayiinde kullanılması insana kalmıştır. Şu anda bizim 2. Organize Sanayi çoktan bitmiş olmalıydı. Antep’te 4.sü yapılıyor. Antep’te Urfa’nın tabii varlıklarının yarısı yok. Rahmetli Konukoğlu arkadaşımdı, derdi ki ben fabrikayı götürdüm Urfa’nın girişine kurdum. Çünkü hayat Urfa’da…
Sayın Süleyman Demirel’le ilgili hafızanızdaki en önemli hatıra nedir?
Tabii 30-40 yıl aynı yolda yürüdük biz. Oldukça fazla hatıramız vardır ama benim yine demin de söylediğim gibi en önemli hatıram GAP’la ilgilidir. Demirel Urfa’yı çok seven bir insandı.
Bir dönem GAP’ın yanlış bir yatırım olduğu gibi bir takım sözler söylendi ancak son zamanlarda GAP Eylem Planıyla GAP’a yatırımlar yeniden başladı. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Şimdi her hükümet aynı yoldan gelse bile kendi değerini yükseltmek için bir önceki dönemlerde yapılmış çalışmaları küçümseme yanlışına düşer. Turgut Özal geldiğinde bile GAP ‘ın yerine otobanları ön plana çıkardı. Bu kaçınılmazdır. Ancak şimdi hükümet yeniden ilgisini GAP’a çevirmiştir. GAP çok önemli bir projedir. Bunu hafife almak suya ve toprağa ihanettir. Bence bundan sonra her türlü çekişme bir yana bırakılmalı ve süratle sanayi gelişimi sağlanmalıdır. Üretilen pamuk işlenmeli ve şu an dünyada bu konuda hızla ilerleyen Özbekistan’a rakip olunmalıdır.
Aktif siyasi hayatınız boyunca başka bir partiden teklif aldığınız oldu mu?
Hayır, o kadar yerim kimliğim belliydi ki kimse böyle bir teklifle yanaşmadı. Kimsenin aksini düşünmesi bile mümkün değildir. Bir başka partiye sığmayız biz, yanlış anlaşılmasın bu bizim büyüklüğümüzden değil yerimizden dolayıdır. Tüm partilerde dostlarımız vardır ama yerimiz bellidir. Benim babam da Demokrat Parti vekiliydi oğlumda.
Biz bir ara temelinin atılmasında ve tamamlanmasında yoğun çabanızın olduğu yeni stadyuma sizin adınızın verilmesi için bir kampanya başlattık ama muvaffak olamadık. Bu konuda Urfa’ya bir kırgınlığınız var mıdır?
Olur mu hiç. Benim hiç böyle sıkıntılarım yoktur.
Biz Urfa’ya hep Halil İbrahim bereketi getireceğiz dedik, çıkış noktamız bu oldu. Balıklıgöl platosunun yapımı için 460 bin lira parayı buradan gönderdiğimi hatırlıyorum. O proje büyük ölçüde devlet desteği ile oldu. Projenin çizimi de Ankara’da yapıldı. Daha da yapılacaktı ama arkeolojik alanlar olduğu için durdu. Tabii şimdi ben de takip ediyorum ki Haleplibahçe’de mozaikler çıktı ve oraya büyük bir açık hava müzesi yapılması söz konusu. Eminim ki o proje hayata geçip tamamlandığı zaman biz Balıkgöl ve civarında turistleri sığdıracak yer bulamayacağız. Urfa tarihi açıdan çok büyük önem taşıyan bir şehirdir. Dünyanın en eski tapınağı Göbeklitepe Urfa’da bulunmaktadır. Bu anlamda bu değerler henüz yeterince hak ettiği yerde değildir. Ama bu konuda daha fazla çalışılarak turizmde fark yaratabiliriz. Urfa sıradan bir yer değildir. Urfa’nın kurtuluşu 11 Nisan 1920’dir. Urfa daha meclis yokken kendini kurtaran bir şehirdir.
Ergenekon ve Balyoz davalarına bir hukukçu ve deneyimli bir politikacı olarak yorumunuz nedir?
Ben Adalet Bakanlığı da yaptım. Ben yargının bağımsızlığına bütün kalbimle inanmış bir insanım.O koltuğa oturduğum gün Yüksek Hakimler Kurulu başkanına söylediğim şey şu oldu.Ben burada oturduğum günden kalktığım güne kadar ağzımdan şu dosya ne oldu şu hakim nerede veyahut bu hakim ne yapıyor diye bir söz işitmeyeceksiniz. Ve o koltuğu bıraktığım güne kadar da sözümü tuttum. Bir ülkede kuvvetler ayrılığı sisteminin yani yargının bağımsızlığının o ülkenin demokrasisi ve huzuru için kaçınılmaz bir şart olduğuna inanırım. Temenni ederim ki bugünkü uygulamalar da bu şartlar içerisinde cereyan etmiş olsun. Fakat yargıda biraz elini çabuk tutsun ve hak ne ise biran önce yerine gelmiş olsun.
Bir Alman köylüsünün söylediği söz vardır. Tarihe geçmiş bir sözdür. Alman Kayzeri (İmparator) bir gün ava gidiyor ve bu sırada askerler bir köylünün topraklarına zarar veriyor. Köylü bunların yollarını kesiyor ve topraklarıma zarar verdiniz bunu karşılayın diyor. Kayzer sen benim kim olduğumu bilmiyor musun diye bağırıyor köylüye . O da tanıyorum ama Berlin’de hakimler var bana hakkımı verirler diyor. Yalnız Berlin’de hakimler yok, Türkiye’de de hakimler var demeliyiz.B u demokrasinin temelidir.
CHP köklü bir parti ancak son zamanlarda bölgemizde ve Urfa’da bir türlü istenilen başarıyı yakalayamıyor?Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
CHP’nin 2002’de meclis’te Urfa’dan 3 vekili vardı. Mahmut Yıldız, Vedat Melik ve Turan Tüysüz.Hepsi çok sevdiğim arkadaşlarımdır. CHP’nin bu gerileyişini doğrusu ben de pek anlamış değilim. Partide çalışan arkadaşların yaklaşımları ve Urfa’mızın muhafazakar yapısından kaynaklanıyor olabilir. Ancak sağlıklı bir Cumhuriyet Halk Partisi sadece Urfa için değil tüm ülke için gerekmektedir. Tüm siyasi hayatım onlarla karşı karşıya geçmesine rağmen buna yürekten inanırım.
Sayın Cevheri dolu dolu yaşanmış bir siyasi hayatınız var.Anılarınızı kaleme almayı düşünmüyor musunuz?
Söylüyorlar ama pek düşünmüyorum. Kendimi hiçbir zaman çok önemsemedim.
Peki Urfalılara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Milletvekiliği yaptığım yıllarda senede en az 2 defa Urfa’ya gelir esnafı gezerdim onlarla sorunlarını konuşurdum. Bu işi bıraktığım 2002 yıllarında Başbakan Tansu Çiller bir dönem daha kalmamı istedi ama ben geç bile kaldım diyerek teklifini geri çevirdim. O zaman gelip o esnafı bir daha dolaşıp helalleşmek isterdim.B unu yapamadım. Araya seçim girdi ,gelemedim. O siyasi ortama girmek hoş olmazdı diye gelmedim. Şimdi gelsek gençlere kendimizi tanıtmamız zor olur. Beni 7 dönem vekil seçmiş memleketimin insanından helallik istiyorum. Bana hakkınızı helal edin.
EDİTÖR’DEN
Heybesinde Tarih Taşıyan Adam
Sayın Necmettin Cevheri biliyor musunuz, ben sizi tanımadığımı sanıyordum ama yanılmışım.
Beni onurlandırdığınız röportajın ardından biraz etrafıma bakınca gördüm ki meğer siz Urfa’mın her yerindeymişsiniz, her gün görüyormuşum sizi.
Meğer tutamadığınız o göz yaşlarınız Atatürk Barajı’ndan o gün akmış , Harran’ın çorak topraklarındaki bir tohuma değmiş, bir çiçek açmış.
Meğer o bir çiçek her gidildiğinde sanki ilk kez gitmişsiniz gibi içinizin huzurla dolduğu “Balıklıgöl’de”, “Zeliha’nın Gözleri’nde” bin bir çiçek olmuş . O gözlerimizin gördüğü çiçekler aslında gönlümüzde açmış. Huzuru bulmuşuz onlarda, en zor anlarımızda…
Sayın Necmettin Cevheri , 30 bin kişilik stadyumun temelinin atılması için harcadığınız nefes de halen bizimle berabermiş.
Meğer o nefes ,yaşanan kupa heyecanında bordoları ,gökyüzünün mavisini ,onun koyusu laciverti, güneşin sarısını ,doğanın yeşilini her düşünceden insanı Urfama toplamış. O, olağanüstü tevazunuzla şimdi beni tanımaz dediğiniz gençlere unutulmaz heyecanlar yaşatmış. Umutlar vermiş..
Meğer o umut kapısının rüzgarı da sizden esiyormuş…
Sayın Necmettin Cevheri, ben sizi tanımadığımı sanıyordum.
Meğer tanımayan ben değil sizi yanlış anlayanlar, anlatanlarmış. Sizse, o nişan tahtasında yaşamayı bilmeyenlere rağmen dimdik ayakta durmayı başaranmışsınız.
Meğer yıllar değil siz yılları eskitmişsiniz.
Sayın Necmettin Cevheri ,siz toprakla suyun buluşmasına vesile olmuşsunuz. Bir kara sevdayı kavuşturmuşsunuz ve halen bizden hellalik istiyorsunuz.
Siz, bize torunlarımızın torunlarına yetecek kadar güzellikler sunmuşsunuz tarih yüklü heybenizden ama maalesef bizim heybemizde hiç bir zaman size verecek kadar güzel bir sözümüz olmamış…
Sayın Necmettin Cevheri ,size “Urfalılara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?” diye sorduğumda “Hemşerilerimden hellalik istiyorum” dediniz. Buğulanan gözlerinize baktım ve içten içe o kadar utandım ki…
Neden biliyor musunuz?!
Az da olsa “Urfa’ya ne yaptı ki “diye kulağıma çalınan o sözler aklıma geldiği için.Sayın Necmettin Cevheri ben sizden tüm bu söylenenler için hemşerilerim adına özür diliyorum.
54.yılımızı taçlandırdığınız ve Urfamın adını, tüm ülkede yıllarca tam bir Urfalı gibi taşıdığınız için çok teşekkür ediyorum. Memleketimin o suya kavuşan toprağıyla, çiçek açmış tohumlarıyla yetişen tüm gençleri adına sizden helallik istiyorum.
Asıl siz bize hakkınızı helal edin.
03.08.2011