Cihat Kürkçüoğlu
5 Şubat 2008
Göbeklitepe’deki dünyanın en eski figüratif taş kabartmalarına dayanan, sonraki dönemlerde taş süsleme ve mozaik olarak devam eden 12.000 yıllık Urfa resim tarihine bakıldığında, bu sanatın dünyadaki en ünik örneklerine sahip olduğumuz anlaşılır. Göbeklitepe ve Nevalıçori’de bulunan Neolitik Çağ’a ait örnekler, Harran Ulu Camii’ndeki Ortaçağ’dan kalma plastik değeri son derece yüksek bitkisel taş süslemeler ve son olarak Haleplibahçe’de bulunan ve Helenistik döneme tarihlediğimiz Amazon Kraliçeleri Mozaiği kendi alanlarında dünyanın en ünik örnekleri arasında yer alıyor. Günümüz şanlıurfa’sına bakıldığında, resimle haşır neşir olan sanatçı sayısının, açılan kurslar ve bu kurslara gösterilen ilginin diğer illerle kıyaslanamayacak derecede üst düzeyde olması, sergi açacak olan bir sanatçımıza galerilerimizde aylar sonrasına gün verilmiş olması 12.000 yıl öncesinden beslenen resim geleneğinin devam ettiğini gösteriyor. Urfa’da müzik sanatına olan ilgi için de aynı şeyleri, hatta daha fazlasını söylemek her halde abartılı olmaz. Sözün özü; resim ve müzik sanatı binlerce yıldan bu yana bu şehir insanlarının adeta genlerinde yerini bulmuş. Öyle ki, şanlıurfa’da yüzlerce aile, kuşaklar boyu genlerinden gelen bir özellikle bu iki güzel sanatla iç içe yaşıyorlar. Değerli dostum Yusuf Sabri Dişli bir sohbetimizde, Urfa’da kuşaklar boyu güzel sanatlarla ilgilenen aileleri konu alan bir program yapmayı düşündüğünü söylediğinde hemen orada aklımıza gelen onlarca aileyi saymıştık. ıçlerinde çok değerli dostlarımın yer aldığı Rastgeldi ailesi de, resim, müzik, tarih ve arkeoloji ile uğraşan çok sayıda değerli şahsiyete sahip olmasıyla tanınıyor. Urfa Belediye Başkanlığı yapmış, yıllar önce yayınladığı Hz. ıbrahim kitabı ile zamanında önemli bir boşluğu doldurmuş merhum Reşit Rastgeldi, Urfa kültür sorunları ile haşır neşir olmuş, bu konudaki düşünce ve önerilerini yıllarca Urfa Hizmet Gazetesi’ndeki köşesine taşımış bir Urfa aşığı merhum avukat Adil Rastgeldi, tıp doktoru olmasına rağmen Urfa’nın tarihi ve arkeolojisi ile yakından ilgilenen ve 1970’li yıllarda yayınladığı “Edessa” adlı kitabı ile tanıdığımız merhum Selahattin Rastgeldi, ressam ve şair Fuat Rastgeldi, kanun sanatçıları Semih Rastgeldi (aynı zamanda kanun imalatı yapıyor) ve Uğur Rastgeldi, bağlama çalan şevket Rastgeldi ve merhum Mahmut Rastgeldi, annesi Rastgeldi ailesinden olan ve kanun çalan gazeteci yazar Bekir Coşkun aklıma ilk gelen isimler oluyor. ısimlerini sayamadıklarım lütfen bana gücenmesinler. Başlı başına bir araştırma yapıldığında bu isimleri çok daha arttırmak elbette mümkün. Ressam Hasan Rastgeldi de bu aileden çıkan sanatçılar arasında. Kendisinin “Hızla geçen zamandan kazanımlarım iki çiçek kızım” diye tanımladığı kızları Hande ve Gamze de resimle iç içe bir yaşam sürüyorlar ve açtıkları sergilerle babalarının yolunda ilerliyorlar. 1945 Urfa doğumlu olan Hasan Rastgeldi, 1970 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü resim bölümünü bitirdikten sonra Siirt’te üç yıl, 1973-1982 yıllarında Urfa Öğretmen Lisesi’nde 10 yıl resim öğretmeni olarak çalıştı. O yıllarda Anadolu folkloruna da yönelen sanatçı, Urfa’nın halk oyunları, müziği, gelenek ve göreneği, giyim ve kuşamı ile ilgili araştırmalarda ve derlemelerde bulundu. Urfa Öğretmen Lisesi’nde yetiştirdiği öğrencileriyle katıldığı Halk Oyunları yarışmalarında ulusal ve uluslar arası ödüller kazandı. ıngiltere’de ekibi ile katıldığı bir yarışmada Urfa’ya dünya dördüncülüğünü getirdi. Urfa folkloru ile ilgili hazırlanan ilk televizyon programlarına öncülük ve danışmanlık yaptı. Doğduğu köy olan “Tülmen”de çekilen bu programlarda zengin Urfa folklorunu görsel olarak ilk kez Türkiye’ye tanıttı. Onun resme olan tutkusu ile eş değer olan folklor tutkusu ve bu konudaki engin bilgi birikimini kızı Gamze Rastgeldi, “Resmin Anlatmadıkları” başlıklı yazısında; “Belki de onları, çok sevdiği memleketinden uzak kalacağı yıllar için biriktirdi” cümlesiyle yorumluyor. 1982 yılında Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olarak akademik hayata atılan Hasan Rastgeldi, 1987 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nden “Sanatta Yeterlilik” aldı. 1989 yılında Salzburg Yaz Akademisi’nde resim çalışmalarına katılan sanatçı, 2002’de Floransa’da düzenlenen “Caterine De’Medici Uluslar Arası Resim Yarışması”nda kazandığı ikincilik ödülü başta olmak üzere katıldığı ulusal ve uluslar arası yarışmalarda, bianellerde, çeşitli ödüller aldı. Ankara ve ızmir Resim Heykel Müzeleri, çeşitli Devlet kurumları ile özel koleksiyonlarda eserleri bulunan sanatçı 42 kişisel sergi açtı. Son olarak, 24 Aralık 2007-13 Ocak 2008 tarihinde Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde açtığı “Sanatta Kırk Yıl-Retrospektif Sergi” ile eserlerini sanatseverlerle buluşturdu. Toprağa ve doğduğu Tülmen köyüne tutkun olan Rastgeldi, toprağa olan tutkunluğunu “Adem ile Havva’dan günümüze bütün zenginliklerin ve güzelliklerin kaynağı olan toprak, özünde her şeyi barındırır”. Cümlesiyle dile getirmektedir. Bu nedenledir ki, toprak ile uğraşırken duyduğu hazzı ve coşkuyu resim yaparken yaşadığını söylüyor. Aslında onun ilk tuvali de Tülmen köyünün kına gibi ince toprağı olmuştur. Çocukken çöplerle toprağa çizdiği resimler onun yaşam boyu sürecek resim tutkusunun habercisi idi. Anadolu’nun insanına, doğasına, çiçeğine, taşına, toprağına, kurduna, kuşuna sevdalı olan, yüreğine tüm canlıların sevgisini dolduran Hasan Rastgeldi’nin resimlerinde renkler, lekeler ve biçimlerle Anadolu dile gelir. Anadolu’nun köy yaşamını, Ege’de zamanı, Torosları, Göçerleri, Tanrı ve Tanrıçaları, Çatalhöyük’ü, Zeugma’yı, Nemrut Dağı’nı figüratif ve soyut kompozisyonlarla bir Anadolu’da duyduğu “Bin Anadolu” sevgisini yüreğinden tuvallere yansıtması, onun çok sevdiği ülkesinden, doğduğu toprağından ve geçmişinden kopamadığını kanıtlıyor. Kızı Gamze Rastgeldi onun tüm canlıları kucaklayan şefkatinin “En çok yıllar sonra karşılaştığı öğrencilerinin gözlerine, bir de yaşamı boyunca sahiplenip baktığı ağaçlar, kuşlar, kediler, çiçekler hatta balıklara sormak gerekir” diyor. Resimlerine konu olan bin yıllık efsanelerin ise, “Açık havada uyunan yaz gecelerinde dinlediği masalların, uygarlıkların mirasını taşıyan bir kentin (Urfa), su olan alevlerin, balık olan odunların, çiğ köftenin bile öyküsünün olduğu zengin köklü kültürün izlerini taşıyor. Canlı renkler, semboller ve onları bir araya getirişindeki ustalık, kadınların bin renkli allı pullu giysilerinin, ellerde, yüzlerde beliren dövmelerin, Urfa’daki köklü müzik kültürünün ve ritmin çevresinde halaya duran günlerin mirası” olduğunu söylüyor. Çocukluk ve gençlik yıllarını Urfa’da ve Tülmen köyünde dayısı oğlu Hasan Rastgeldi ile birlikte geçiren gazeteci-yazar Bekir Coşkun, “Toprak Damdaki Çocuk” başlıklı yazısında Hasan Rastgeldi’nin o yıllarda sanata olan tutkusunu, “…Ben duygusaldım, Hasan benden beterdi. Biz birlikte büyüdük. Ortaokul, Lise…Hasan Rastgeldi’nin entresan huyları vardı. Misal Urfa’da yapılan bir yeni bina onu mutlu eder, ben ise “Sana ne?” der gibi buna şaşardım. Oysa onun ruhundaki resim tamamlanıyor, yeni renkler, yeni şekiller, yeni ögeler ona heyecan veriyordu. Ya da bir yolun asfaltlanması, bir binanın boyanması, yoksul ve bakımsız kentimizdeki herhangi bir hizmet onun ressam kimliğine herkesten çok hitap ediyordu. O yıllarda ilk resimlerini çizmeye başlamıştı. ıkimiz de aynı zamanda müzisyendik. Hem okul bandosunda trampet çalıyorduk, hem Türk Sanat Müziği ekibindeydik, ben kanun çalıyordum, o ritim sazların tümünü. Hasan Rastgeldi aynı zamanda folklor oynuyordu. Yine onun içindeki ressamın hüneriydi bunlar, sonradan fark ettim. Bir figür, bir şekil, bir estetik, bir ritm, bir yaratıcılık, bir duygu, bir motif arıyordu. Her yerde arıyordu ve buluyordu. Kimi zaman bir binanın badanasında, kimi zaman trampetin sesinde, kimi zaman bir folklor yeleğinin pullarında.” cümleleriyle anlatıyor. Ömrünün 40 yılını sanatla dolu dolu geçiren, Hasan Rastgeldi, Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nden emekli olduğu 1997 yılından bu yana çalışmalarını ızmir’de kendi atölyesinde sürdürüyor. Bir Urfalı olarak gurur duyduğum sayın Rastgeldi’ye sevgi ve saygılarımı sunuyor, sanat yaşamındaki başarılarının devamını diliyorum.