Konuk Yazar
20 Ekim 2020
Mehmet Kurtoğlu
Gazeteci yazar Bekir Coşkun vefat etti. Allah rahmet etsin.
Rahmetli babasıyla Tülmen köyünde iki-üç saatlik bir sohbet yapıp kameraya almıştık.
Ben, Abuzer Akbıyık ve Fuat Rastgeldi….
Kayıtlar halen bende durur.
Bekir Coşkun’u ilk ve son kez babasının taziyesinde görmüş sohbet etmiştik.
Bekir Coşkun Türkiye’de iyi bir okuyucu kitlesine sahipti.
Üslup sahibi bir yazardı.
Yazılarında güçlü bir ironi vardı.
İnandığı doğrultuda yazdı.
Gazetesini değiştirdiğinde okuyucusu da gazetesini değiştiren ender yazarlardandı.
Şimdi böyle yazarlar pek kalmadı.
Sosyal demokrattı.
Atatürkçüydü.
İnandığı doğrultuda yazdı.
Fikirlerini kabul eder veya etmezsiniz. Ama iyi bir gazeteci olduğu su götürmez bir gerçekti…
Vefat edince Urfa paylaşım sitelerinde adının başına “Urfalı” yazıp vefat haberini paylaşanların haddi hesabı yok.
Bekir Coşkun’un yazılarını Türkiye’de hiç kimse Urfalı diye okumadı.
O bildiği ve inandığını yazdığı için okundu.
Siyasi eleştiri, ironi yaptığı için okundu. Üslup sahibi olduğu için okundu.
Okuyanlar da onun Urfalı olup olmadığına bakmadı.
Zaten Bekir Coşkun’u Urfa bir gün olsun ne bir konferansa ne bir sohbete ne bir imza gününe davet etti. Urfa’nın sosyokültürel yapısı buna müsait değil çünkü.
Urfa’da kaç kişi Bekir Coşkun okuyup takip etmiştir o da meçhul.
Ama ölünce sağcısı solcusu, laiki herkes Bekir Coşkun’u Urfalılık üzerinden sahiplendi.
Urfa hem ölüsevici, hem kuru bir şehirsevici toplum.
Sevgi vermektir ama Urfa’da sevgi almaktır.
Urfa aldığı kadar sever verdiği kadar değil!
Urfa’da hiç bir kıymetin karşılığı yok!
En çok sahiplendiği Şair Nabi’dir Urfa’da adına basılmış bir prestij kitap yok! Adına dikilmiş bir büst veya şiirinin/Naatının yer aldığı bir kitabe yok!
Konya’da Mevlana adına yüzlerce kitap basılmıştır. Çevrilmediği dil kalmamıştır. Mevla Konya’nın peygamberi gibidir.
Urfa’da İbrahim peygamber gerçek boyutuyla yazılmamıştır.
Urfa sağcı da olsa solcu da olsa değerlerini yüceltmiyor.
Sahiplenmiyor.
Büyümesini istemiyor.
Bir kitabımda yazmıştım “kendi çocuğunu boğan şehir” diye.
Örneğin bu yılın başında vefat eden modern İslami şiirinin Usta şairi M.Ragıp Karcı’yı kim bilir?
Nabi ayarında yazdığı Naatından acaba kaç Urfalının haberi vardır?
Şu anda yaşayan Zübeyir Yetik’i hatırlar mı bu şehir?
Ya Prof.Dr.Ahmet Aslan’ı?
Usta hikayeci Bekir Yıldız öldüğünde küçük bir haber dahi yapılmadı Urfa medyasında….
Ressam Yaşar Yayla’yı vefat ettiğinde Cihat Kürkçüoğlu tanıtmıştı bize.
Ressam Mustafa Ayataç’ın adını duyan var mı?
Peki Urfa neden kıymetlerini, şehre değer katan şahsiyetlerini ölünce sahipleniyor da yaşarken görmüyor?
Ölünce de adamın evrenselliğini değil, Urfalılığını öne çıkarıyorlar.
Tanpınar’ın deyişiyle yaşarken “sukut suikasti” uyguluyorlar.
Değerleri ölünce şehir günah çıkarıyor.
Çünkü ölüler konuşmaz!
Ölüler muhalefet yapmaz.
Ölülerden kimseye zarar gelmez.
Çapsız insanlar, yaşarken gömdükleri şehrin değerlerinden kurtulduklarını sanırlar.
Oysa onlar yaşarken de ölürken de konuşurlar.
Mezarlarından yükselen sesler vardır.
Sanıyorlar ki büyük adamlar ölünce küçüklüklerini, çapsızlıklarını yüzlerine vuracak kimse kalmayacak.
Oysa onların yazdıkları sizin küçüklüğünüzü gösterecek
Her büyük değerin ölümü küçük insanların sevinci demek.
Rahatlıyorlar ve ölü sevici paylaşım yapıyorlar.
Bu paylaşımları dahi iki yüzlü.
Çünkü bir ölü üzerinden Urfa seviciliği yapıyorlar.
Urfa’yı seviyorsanız kendi katkılarınızla şehri yüceltiniz, adını burçlara dikiniz.
Bu şehri seviyorsanız diktiğiniz bir ağaçtan, kurduğunuz bir vakıftan, verdiğiniz bir burstan, yaptığınız bir kültür hizmetinden bahsediniz.
Yaptıklarınızı paylaşınız taziye ilanlarını değil!
Sonuç olarak Urfa Ziya Paşa’nın sözünü içselleştirmiş bir şehir. Ve her vefat eden değerinin ardından Ziya Paşa’nın bu sözünü tekrarlamaktan başka bir şey yapmaz:
“Yaşarken tuz katmazlar aşına. Ölünce methiyeler yazarlar taşına”