Konuk Yazar
11 Ocak 2017
Serkan AKKUŞ
Yaratılan her şeyin şahsımıza hizmetkar
olduğu, yaratılmışların içerisinde en şerefli olanız…
Yaşamımızı güzel bir şekilde sürdürmemiz
için önümüze onlarca nimet serilen değerli yaratılmışlarız…
Bizi diğer canlılardan ayıran “Akıl” gibi
en büyük nimete sahip, Yüce Yaratanın değer verdiği, bizi muhatap aldığı eşsiz
varlıklarız…
Oysa onca övgüye mazhar olmamıza rağmen;
çağımız dünyasında halinden hoşnut olmayan en çok isyan ve şikayet eden,
birbirine zarar vermekle kalmayıp doğayı ve diğer canlıları da tehdit eden
varlıklar da yine biziz…
Maalesef insanın insana sevgi ve saygı duymadığı
bir devirde yaşıyoruz ki doğaya ve diğer canlılara karşı sevgi ve saygı
duymasını beklemekte abesle iştigaldir zaten.
Geçenlerde şahit olduğum bir olayı
aktarayım ve oradan yola çıkalım. Bir araç sahibi gidişli gelişli dar bir
yolda, yolun geliş veya gidiş yönüne kişiden kişiye değişebilir aracını park
etmiş, korna üstüne korna çalmalar, bağırmalar, çağırmalar, küfretmeler
vesaire, sizlerde bizzat yaşamışsınızdır gündelik hayatta ya da şahit
olmuşsunuzdur en azından, malum insanlık hali aciliyeti olanlar olabilir ki
olmasa da haklılar zaten küfretmeler dışında o da başka bir insanlık ayıbı
tabi…
Araçta da herhangi bir arıza yok çalışır
vaziyette bırakılmış araç, belli bir yere uğramış, giderken de yolun durumunu
hiç düşünmemiş. Tabi geldiğinde beklenen tavır özür dilemesidir. O ise aksine
haklıymış edası ile etrafa söylenmeye başladı, gülerek pişkin pişkin yüzsüzlük
derecesinde tavırlar sergiledi. Yani kavgaya ramak kaldı. Bu sadece bir basit
olay bunun gibi yüzlercesi yaşanıyor her gün…
Toplu taşıma araçlarında ellerindeki
telefonlarla yüksek sesle müzik dinleyenler, oyun oynayanlar, etrafını
umursamadan yüksek sesle konuşup kahkaha atanlar mı dersiniz, acil durum
olabileceğini düşünmeden aracını daracık yollarda sanki yolda onunmuş gibi
gören park edip gidenler mi dersiniz, yüksek katlı binalarda oturmanın dünyaya
üst perdeden bakmak olduğunu zannedenler mi dersiniz, sosyal ortamlarda
statüsünden dolayı her zaman öncelik bekleyen takım elbise giyip kravat
takmakla adam olacağını zannedenler mi dersiniz, para ile
hayattaki her şeyi satın alabileceklerini düşünenler mi dersiniz inanın
saymakla bitiremeyiz…
Anlam veremediğim taraf nasıl bir insan bu
derece vurdumduymaz olabiliyor, yüzsüzleşebiliyor. Hangi ara biz bu
kadar değerlerimizden uzaklaştık basit durumlarda bile düşüncesizce
davranabiliyoruz. Biz insanlar bazı şeylere sahip olduğumuzda dünya
bizim zannediyoruz sanırım.
Sadece mal-mülk sahibi olmak yetmiyor
hayatta onların nasıl kullanılması gerektiğini de bilmek gerekir. Ona
sahip olmak kadar onu taşıyabilmek çok önemlidir aslında.
Ne yazık ki itibarını statüsünden veya
konumundan alan paranın, malın, mülkün, makamın, mevkiinin, diplomanın
oluşturduğu insanların sayısı her geçen gün daha da artıyor. İçi boş
fakat dışı süslemeli insanlar…
Tabi bunda medyanın aynı zamanda sosyal
medyanın da çok büyük etkisi var, Tv kanallarının bir çoğu kanalizasyona
dönüşmüş durumda, ünlülerin eğlence de sınır tanımayan haberleri, aykırı
reklamlar, gayri ahlaki programlar, sinema ve dizilerdeki karakterlerin
sorumsuzca tavırları, kural tanımaz hal ve hareketleri, isyankar tavırları,
menfaatçi ilişkileri neredeyse günün büyük çoğunluğunu İnternet ve TV
karşısında geçiren insanlarımıza rol model oluyor.
Gençlerimizi bırakın koca koca nineler
dedeler dahi hayatlarında onlar gibi takılmaya çalışıyorlar. İnsanlara
gerçekten fayda sağlayacak, hakiki saygı ve sevgiyi hissettirecek yayınlar ise
gecenin geç saatlerine kaydırılıyor ya da tamamen yayından kaldırılıyor.
Sonra da bu programlar izlenmiyor deniyor,
bence izlenmiyor değil izlettirilmiyor bilinçli bir
şekilde yapılıyor hem de…
Bilinçli bir şekilde tüm algılar olumsuza
yöneltiliyor, sonra da ahlar vahlar çekerek insanlarımıza neler oluyor,
insanlık ölüyor gibi söylemlerle duygusal tavıra büründürülüyor, timsah
gözyaşları ile sulandırılıyor tabi bizim için iş işten geçip gidiyor…
Nereye bu gidiş?
İnanın insanlığımız pusulasını kaybetmiş
durumda, pusulası olmadan ilerliyor nereye gittiği belli değil, eğer böyle
giderse varacağımız yerin pekte iyi olmadığını söyleyebilirim ancak bencillik,
kendini beğenmişlik, vurdumduymazlık, kibir ve en sonunda koskoca bir
yalnızlık…
Kurtuluşumuz her şeyden ama her şeyden güzelce sıyrılıp, hangi makamda mevkii de ne
olursak olalım aslında “ACİZ” olduğumuzu kabul edip tekrar
tekrar hatırlamak ve hatırlatmakla mümkün olacaktır.
Sevgilerimle…