Nejat Karagöz
10 Kasım 2016
Bir gazetede size
bir köşe ayrılmış ise ve siz toplumun nabzını tutuyor, izlenimlerinizi, görüş
ve düşüncelerinizle şekillendirip, okuyucularınızla paylaşıyorsanız, sırf
bundan kaynaklı olsa bile doğruyu bulmak, doğru düşünmek ve doğru söylemek gibi
bir sorumluluk altındasınız demektir. ,
Bu itibarla
ülkemizin her gün biraz daha -ve giderek hızla- yaklaştığı bir uçurumdan söz
etmemiz gerekiyor.
Tabiatıyla
hükûmetler, uyguladıkları sosyal ve ekonomik politikaların, eğitim ve sağlık
politikalarının, iç ve dış dünya ile kurdukları diplomatik, siyasal ve sosyal
ilişkilerin sağlıklı ve yerli yerince olduğunu iddia eder, bunları belli başlı
veriler ışığında topluma anlatırlar, ellerindeki –başta medya- olmak üzere
bütün güçlerle buna çalışırlar…
Öte yandan toplumdaki
muhalif kesim anlatılanların aksini ispata çalışır; demokrasilerin bir ayağı
böyle basar çünkü…
Muhalif seslere
tahammülün azaldığı ölçüde işlerin ters gittiğine hükmedebilirsiniz. Bu, çözümü
en basit bir denklemdir.
2002 Kasımından bu
yana ülkeyi yönetmekte olan kadroların bu kadar yıl sonra giriştikleri bu
susturma, sindirme, ezme, yok etme vs. girişimleri bu denklemin çözümünde bir
takım sıkıntıların olduğunun işaretidir hiç şüphesiz…
Ülkeyi on beş sene
yönetmiş bir siyasi kadro, yaptığı işlerin dileyen herkes ve her kesimce
tartışılabileceğini, yaptıkları işlerin arkasında durduklarını, kamu
kaynaklarının en doğru ve rantabl biçimde kullanıldığını, her türlü denetime
açık olduklarını beyan ve taahhüt etmek yerine despotizme başvuruyor, bütün muhalif
sesleri kısmaya çalışıyor ise ülke korkulu rüyalar görüyor demektir.
Hükümetleri
eleştirmek, yaptıkları işlere burun kıvırmak, iyi ile kötüyü ayırt etmeksiniz
aklına esen her şeyi kötülemek sağlıklı bir muhalefet olamayacağı gibi,
aklıselimi esas alan, konuştuklarının farkında olan, eleştirirken yol da
gösteren seslere bile tahammüllerin azalması da sağlıklı işleyen bir iktidarın
başvuracağı bir yöntem olamaz.
Konuştuklarınızı ciddiye aldıklarından mıdır
yoksa bundan rahatsız olduklarından mıdır bilinmez, bir de size her fırsatta
ince ince tehditler sızdıran/sezdiren dostlarınız vardır.
Dünyayı sizin
düzeltemeyeceğinizi (Tabiri hoş görün) “tecavüzün kaçınılmaz olduğunu görüp,
bundan zevk almayla bakmanızı” sağlık veren akıllar(!) Gidişatın farkında olmadıklarını
yahut bundan nemalandıklarını düşünüp, her şeye rağmen mazur görseniz bile;
ağzı kapatılan, susturulan muhalefetin, en azından acısını, üzüntüsünü
paylaşmasını beklediğiniz vicdanı ve ahlakı taşlaşmış adamlar, bu dostlarınız
bütün olup bitenlerden daha fazla acı verir.
Özetle; Söylesem
tesiri yok, sussam gönül razı değil…