Konuk Yazar
23 Eylül 2016
Mehmet Çağatay Abuşoğlu
en derinden hisseden şehirlerden biriyiz. Kentin barındırmakta zorlandığı geniş
bir nüfus ortaya çıkmıştır. Bu durum suç oranlarının yükselişi, sağlık
hizmetlerinde aksamalar gibi türlü sorunlar meydana getirmiş olsa da yöre halkı
savaşın getirdiği zorluklardan dolayı misafir ettiği Suriyelilere anlayışla
yaklaşmış ve onları kabul etmiştir. Suriyelilerin, Türkiye’ye gelmesiyle ilgili
tek eleştiri noktası ise “Yaşlılar, çocuklar ve kadınlar tamam da
Vatanları için savaşabilecek durumdaki erkeklerin ne işi var burada?”
sorusundan gelmiştir.
Peki kabullenmeye
hazır olduğumuz yaşlılara, çocuklara ve kadınlara nasıl davranıyoruz? Bu yazıyı
yazma sebebimiz de tam bu konuyla alakalı olarak gece bir parkta gece
yaşadığımız hadiselerdir. Arkadaşımla parktaki banklardan
birisinde oturmuş sohbet ederken bir futbol topu epeyce üzerimizden geçerek
arkamızdaki bir noktaya düştü. Umursamadığımız bu durum için yapılabilinecek
tek yorum bir çocuğun yanlışlıkla topa vurması olabilirdi. Ancak top yere
düştükten 10 saniye sonra yaşları 14 diyebileceğimiz iki Suriyeli çocuk
yanımıza geldi ve “Türk müsünüz?” diye sordu. “Evet”
yanıtını verdikten sonra aslında beklenmedik derecede iyi Türkçesiyle, yüzünde
bıkkın, kızgın ve horlanmış bir ifadeyle “Bu çocuklar bize bilerek top
çekiyor, lütfen bir şey söyleyin” dedi.
Yaşımız gereği
oradaki çocukların sözümüzü dinleyeceklerini düşündüler herhalde. Ardından
işaret ettikleri çocuklara “Doğru mu çocuklar?” diye seslendik.
Çocuklar da “Hayır ağabey, yanlışlıkla oldu” dediler.
Bu çocukların
yaşları ise 9 ila 10 arasında değişiyordu. Parkta, mahallede 5 yaş büyük
çocuklara efelik yapmak kolay değildir doğrusu, eğer o büyük olanlar topyekun
dışlanmamışsa. Ardından Suriyeli çocuklara “Bakın yanlışlıkla olmuş, hem
onlar küçük boşverin.” Dedik.
Suriyeli çocuk daha önce böyle geçiştirici bir cevabı çok aldığından
olacak ki daha da kızgın bir sesle “Bize ya sigara verin, ya da top
çekeriz diyorlar, böyle çocuk bu olur?” dedi.
Uydurma olma ihtimali çok
düşük olan böyle bir örneğin, rol yapamayacak kadar masum bir çocuktan geliyor
olması haklılık payı vermemize yeterli oldu.
Çocuklara
“çok ayıp bu yaptığınız, hiç yakışıyor mu?” dedikten sonra parkın
başka taraflarına gittiler. Suriyeli çocuklarsa kahrederek
uzaklaştılar. Bu olayın üzerinde 10 dakika geçmemişken daha
ağır bir manzara şahit olmak zorunda kaldık. Parkın içerisinde bir basketbol
bir de futbol sahası mevcut. Çocuklar içerisinde top oynuyorlar. Bu top oynayan
çocukları izlemek için basketbol sahasının yanına gidip tellerden boyunun
yettiği kadarıyla izlemeye çalışan yürümeyi yeni öğrenmiş, uzun saçları jöle
ile arkaya taranmış şirin bir erkek çocuğu gördüm.
Çocuğun ailesi ise
biraz arkadaki bankta oturmaktaydı. 3 veya 4 yaşında diyebileceğimiz bu çocuk
tellerden içeri bakmaya çalışırken 12 yaşlarında sahanın içerisindeki başka bir
çocuk gelip yukarıdan aşağıya tükürmeye başladı. Ağzında tükürüğü biriktirip
Suriyeli çocuğun yüzüne isabet ettirmeye çalıştı, başarılı oldukça küçük çocuk
huylandı. Tam anlamıyla bir utanç tablosuydu. Bir toplumun çocukları da böyle
zehirlenmişse umut hayalden ötedir diye düşündük. Bu
durum yaşanırken çocuğun ailesine baktık, aklımızdan geçen ailenin sorumsuzca
çocuğunu parka salmış olmasıydı. Ama aslında öyle değildi. Aile çocuğunu ve
başına gelen olayı takip ediyordu. Tüm bireyler çıt çıkartmadan hadiseyi
izliyorlardı.
İşte en ürkütücüsü de bu idi. Baba, anne, abla ve neneden oluşan
masadakilerin içerisinde kendilerini yiyen kızgınlık harekete dönüşmedi. Ama
harekete dönüşmeyip daha kötüsü oldu ve kızgınlık nefrete eviriliyordu. Çocuklarını
bir belgesel edasıyla doğayı öğrenmeye başlayan bir kuşmuş gibi izliyorlardı.
Sanki yuvadan uçmaya hazır olan o kuş, doğada kim dost kim düşman bunu tecrübe
ediyordu.
Suriyelilerin
çokça bulunduğu bu parkta ilk kez bulunduk ve bu kadar aşağı işlere şahit
olduk. Tüme varıp genel bir kaide oluşturmak için yeterli olmayan bu örneklerin
elbette tersi de yaşanıyor olabilir. Ancak bizi alakadar eden nokta ne ara bu
kadar kötü kalpli olduğumuz ve bu kötülüğü çocuklarımıza neden aşıladığımız?
Çocuklar, her zaman temiz ve iyi kalpli olmalı.
Lütfen çocuklarınızın temiz
yüreklerini şiddetle kirletmeyin.
Suriyeli bir çocuğu ne savaştan ne de burada
yaşamasından sorumlu tutamayız. Ancak kötü kalpli bir çocuk yetiştirmişseniz
bundan siz iki cihanda da sorumlu olursunuz.
Bizim dinimiz ve geleneğimiz adil
olmak, hoşgörüyle yaklaşmak, düşene el uzatmak ve misafirperverlik üzerinedir.
Yoksa bunların hepsi artık birer uzak efsane mi?
Öyleyse yazık
bize.
Öyle olmasa 9 aylık bebeğe tecavüz edebilecek tek bir sapık yaşayamazdı
içimizde.
Suriyeli çocukların şahit olduğumuz bu acı dolu
çaresizliği bizlere vatanın ve hürriyetin ne denli hayati olduğunu gösteriyor.
Vatanları parçalanan ve özgürlükleri yitiren bu insanlar eskiden birlikte
yaşadıkları din kardeşleri tarafından bu muameleyi görüyorsa pek diyecek bir
şey kalmamıştır.
Vatan, her zaman
her şeyin üzerindedir, bunu unutmayın!
Vatan olmazsa aile olmaz, ailenizle oturacağınız sofra olmaz. Vatan
olmazsa İslam olmaz, İslam’ın şahadet parmağı gibi dik duran minareleri olmaz.
Vatan olmazsa anne olmaz, annenin cennet kokulu kucağı olmaz. Vatan olmazsa
sevgili olmaz, sevgilin hayat veren gözleri olmaz. Vatan olmazsa hayat olmaz,
hayatı anlamlı kılan tek bir gülümseme kalmaz.
Eğer ki biri size Vatan’dan
evvel şu, bu var diyorsa bilin ki niyeti kötüdür. Çünkü Vatan olmazsa yukarıda
anlatılan çocukların yerinde siz ve sizin çocuklarınız olur. Ve eğer biz
ülkemize sığınmış insanların şereflerine ve namuslarına bu denli tecavüz
meraklısı olmaya devam edersek korkacağımız şey ne terördür ne de bir düşman.
Allah’ın gazabı bizi bulur.