Remzi Mızrah
10 Eylül 2014
BM çevre programının bir raporu, dünya ısısının 2100 yılına kadar 1,8 ile 4 derece arasında artacağı konusunda bilgiler vermiştir. Küresel ısınma diğer bir deyişle “Sera Etkisi”nin uzun süreli sonucu olan bu sıcaklık artışı, farklı bölgelerdeki ülkeleri farklı şekilde etkileyecektir.
2030-2050 yıllarında ne olacağıyla ilgili komplo teorileri olarak değerlendirilen bir çok olasılığın sinyallerini almaya başladık.
*
Binlerce yıldır kuraklıktan çatlayan, bir yudum su uğruna insanların zarar gördüğü Şanlıurfa tam tersi bir görüntü sergiliyor. Bir zamanlar susuzluktan çatlayan topraklar şimdi “suda boğulmak” seviyesine terfi etmiş.
Hayatın kendisi olan su kaynaklarımızı gerek üretim ilişkilerimizde gerekse günlük yaşamımızda verimli bir şekilde kullanmak zorundayız yoksa kaçınılmaz sonun bizi bulması uzun sürmeyecek.
Geçenlerde internet ortamında suyun önemini anlatan bir yazı dikkatimi çekti, ‘Vahşi sulama” tüm hızıyla sürerken onu sizinle paylaşmak istedim:
YIL 2070
50 yaşına henüz bastım ama görüntüm 85 yaşındaki bir insanınki gibi. Yeterince su içemediğim için böbrek sorunları yaşıyorum. Korkarım ki yaşamak için çok vaktim yok. Ben bu topluluktaki en yaşlı insanım…
5 yaşında bir çocuk olduğum günleri hatırlıyorum O zamanlar her şey çok farklıydı. Parklarda pek çok ağaçlar evlerde güzel bahçeler vardı. Ve ben yarım saat boyunca büyük bir zevkle duş alırdım. Bugünlerde ise cildimizi temizlemek için mineral yağlı havluları kullanıyoruz.
Eskiden kadınların güzel saçları vardı. şimdi ise başımızı su kullanmadan temiz tutmamız gerektiği için traş etmek zorundayız….
Eskiden benim babam arabasını hortumdan akan su ile yıkardı. şimdi ise, oğlum suyun bu şekilde ziyan edilebileceğine bir türlü inanamıyor
Sokaklarda posterlerde radyoda ve televizyonda SUYU DUYARLI KULLAN uyarıları olduğunu hatırlıyorum. Ama hiç kimse bu uyarıları önemsemedi.
Suyun sonsuza dek var olacağını sandık…
şimdi ise tüm nehirler, göller, barajlar ve yeraltındaki su yatakları ya kurudu yada kirlendi…
Sanayi hemen hemen durma noktasına geldi ve işsizlik büyük oranlara ulaştı, Yegane iş alanı deniz suyunun tuzunu çıkarıp kullanabilinir hale getiren fabrikalar. Ve işçiler maaşlarının bir bölümünü içme suyu olarak alıyorlar.
Sokaklarda eli silahlı haydutların bir bidon su için insanlara saldırmaları çok yaygınlaştı… Yiyeceklerin 80% i sentetik.
Eskiden yetişkin bir insanın günde 8 bardak su içmesi tavsiye edilirdi. şimdi ise Benim sadece yarım bardak su içmeme müsaade ediliyor.
Biz şimdi bir kere giyilip atılan giysileri giymek zorundayız ve bu da çöp miktarını arttırıyor. Kanalizasyon sistemi susuzluktan çalışmadığı için fosseptik kullanıyoruz…
Nüfusun dış görünümü korkunç: Susuzluk nedeniyle kırışık sıska, ultraviyole ışınları nedeniyle yaralarla dolu vücutlar… şimdi Ozon tabakası kalmadığı için ışınlar çok daha kuvvetli…
Cilt kanseri mide bağırsak enfeksiyonları ve idrar sistemi sorunları ölümlerin ana sebepleri…
Cildin aşırı kuruması nedeniyle 20 yaşındaki bir genç 40 yaşında gibi görünüyor. Bilim adamları araştırdılar ancak bu soruna bir çare bulamadılar.
Su üretilemiyor ağaç ve sebze olmadığı için oksijen de azaldı ve bu yüzden yeni neslin zeka kapasitesi ciddi bir şekilde zarar görüyor…
Pek çok erkekte sperm oluşum morfolojisi değişti. Bunun sonucunda da bebekler kusurlu, mutasyonla ve fiziksel sakatlıklarla doğuyorlar.
Devlet soluduğumuz hava için bizden para alıyor. Erişkin başına günde 137 metreküp hava soluyoruz. Bu parayı ödeyemeyen insanlar güneş enerjisiyle çalışan büyük mekanik akciğerlerle havalandırılan bölgelerden kovuluyorlar.
Soluduğumuz hava kaliteli değil ama en azından nefes alabiliyoruz…
Ortalama insan ömrü 35 yıl…
Hala biraz yeşil alanı olan, nehirleri akan, bölgeler silahlı askerler tarafından korunuyor…
Su altın ve elmastan çok daha değerli bir hazine haline geldi…
Yaşadığım yere nadiren yağmur yağdığı için hiç ağaç yok. Bazen yağış beklerken asit yağmurları yağıyor.
Mevsimler ciddi bir şekilde 20.yüzyılın çevreye zarar veren sanayisi, atomik deneyler ve çevreye yaydıkları kirlerden etkilendiler.
O zamanlar çevreyle ilgilenmemiz konusunda uyarıldık ama hiç kimse dikkate almadı Oğlum benden gençliğimden söz etmemi istediği zaman ona yeşil tarlaların ,çiçeklerin güzelliğini, yağmuru ,nehirlerde yüzmenin, balık avlamanın, içebildiğimiz kadar su içebilmenin ne büyük bir zevk olduğunu ve insanların ne kadar sağlıklı olduklarını anlatıyorum… O bana babacığım şimdi neden su yok? diye soruyor…
İşte o zaman boğazım düğümleniyor…. Kendimi suçlu hissetmekten bir türlü kurtaramıyorum çünkü ben de o yaşadığı çevreyi kirleterek tahrip olmasına sebep olan ,tüm uyarılara kulağını tıkayan nesle aitim…
şimdi ise Bizim çocuklarımız bunun bedelini ödüyorlar!…Yeryüzünde, şimdi doğanın tahribatının dönüşü olmayan bir seviyeye ulaşmasından dolayı kısa süre içinde yaşamın mümkün olmayacağına kesinlikle inanıyorum…
Ne kadar çok isterdim geriye dönüp insanoğluna bunları anlatmayı…
… Henüz daha Dünya gezegenimizi kurtarmaya zamanımız varken…