Ali H. Demir
31 Aralık 2013
Eğitim sistemi toplumun insan gücü potansiyelinin şekillendirilmesinde önemli bir araç görevini yerine getirmede kullanılmaktadır.
Geçmişte şimdiki gibi kitlesel bir eğitim faaliyetine gerek olmaması sistemli bir eğitim faaliyetinin düzenlenmesini de gerektirmiyordu. Dolayısıyla devlet diye nitelenen mekanizma içinde kurumsal bir eğitim faaliyetine de gerek duyulmuyordu. Özellikle endüstriyel dönüşümle birlikte üretim faaliyetlerinde ortaya çıkan ihtiyaçlar kitlesel eğitim faaliyetlerinin doğmasını da gerektirmiştir. Dünyadaki gelişim sürecini yönlendiren, etkileyen ülkeler erken dönemde eğitimle ilgili düzenlemeleri de gerçekleştirmişlerdir. Ülkemiz tarihi geçmişi itibariyle ortaya koyduğu değişim sürecindeki sorunlar benzer şekilde eğitim sisteminde de yaşandı. Aslında eğitim sistemindeki değişmeler toplumsal değişime birebir bağlıdır. Bu nedenle eğitim sisteminde değişim yapmak toplumsal değişime bağlıdır. Ülkemiz eğitim sisteminde baştan bu yana yoğun bir arayış çabası görülmektedir. Bu arayış çabası eğitim sisteminin içindekileri, eğitim sisteminden yararlananları büyük oranda etkilemektedir. Bu etki sistemdeki değişim sürecinin hızına bağlı olarak olumlu veya olumsuz olabilmektedir. Eğitim sisteminde yaşanan değişim faaliyetlerine bakıldığında uygulanan programlara yönelik değişiklikler, okulların kademelendirilmesine yönelik değişiklikler, kademeler arası geçiş sistemi ile ilgili değişiklikler, personele yönelik işe alma, seçme, yer değiştirme ile ilgili değişiklikler şeklinde yürütüldüğü görülmektedir.
Eğitim sistemi ile ilgili yapılan bu değişikliklerin etkilerine yönelik yapılmış araştırmalara dayalı verilerin olmaması değerlendirme güçlüğünü ortaya çıkarmaktadır. Bu durum eğitim sisteminin yönetimi açısından önemli bir handikap olarak karşımızda durmaktadır. Eğitim sistemi yapılan değişikliklerin etkilerine yönelik objektif verilere dayalı araştırma çalışmalarına özel önem vermesi gerekmektedir. Böylesi bir verinin olmaması değerlendirme yapmada kişisel yaklaşımların doğmasına neden olmaktadır. Eğitim sisteminde programlara yönelik yapılan değişiklikler programı uygulayacak olan öğretmenlerin uygulamalarının da değişmesini gerektirebilmektedir.
Oysa eğitim sistemi içinde program uygulamalarının gerektirdiği değişimi yönetecek etkin bir güç bulunmamaktadır. Böylesi bir gücün olmaması ortaya konulan değişimin sahipsiz kalmasına neden olmakta, dolayısıyla değişimi ortaya koyan birimlerle uygulama görevini yürütecek birimler arasında bir kopukluk, iletişim eksikliği, koordinasyon eksikliği ortaya çıkmaktadır. Eğitim sistemimiz içinde yaşanan en önemli sorunlardan birisi bu kopukluk, iletişim ve koordinasyon eksikliğidir. Eğitim sisteminin içindekiler açısından var olan bu eksiklik eğitim hizmetinden yararlananlar açısından farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Eğitim sisteminin ortaya çıkardığı düzenlemeler eğitim hizmetinden yararlananların sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak farklı farklı etkilere neden olmaktadır. Sosyal, kültürel, ekonomik ve eğitsel yönden iyi durumda olanlar eğitime dair yapılan düzenlemelerden genel olarak olumsuz etkilenmemektedir. Yapılan düzenlemenin mahiyeti ne olursa olsun belirli bir gelişim düzeyinin üzerinde olanlar bu düzenlemeye karşı kendilerine göre koruyucu, uyum sağlayıcı önlemler alabilmekte, ortaya çıkabilecek olumsuzluklardan fazla etkilenmemektedir. Ülkemizdeki eğitim yönüyle gelişmişlik düzeyine ilişkin verilere bakıldığında ortalama eğitim süresinin 6,1 yıl olduğu görülmektedir. Bu durum ülke çapında eğitim süresi itibariyle genel bir yetersizlik olduğunu göstermektedir. Bu veri genel anlamda yapılan değişikliklerden olumsuz şekilde etkilenebilecek nüfus oranının oldukça büyük olduğunu düşündürtmektedir. Çünkü gelişmişlik düzeyi itibariyle alt düzeyde olanların değişime uyum sağlamakta ortaya koyabilecekleri yeterli bilgi, beceri ve donanımdan yoksun olmaları doğaldır. Eğitim sistemindeki değişimin yönetiminde özellikle bu büyük çoğunluğun dikkate alınması gerekmektedir.
Eğitimde kademelendirme ile ilgili yapılan değişikliklere bakıldığında kesintisiz sekiz yıllık eğitim uygulaması ile birlikte ülke çapında yoğun bir şekilde sekiz yıllık eğitime uygun bina yapımına girişildiği görüldü. Sekiz yıllık okullar yapılırken doğal olarak derslik sayılarının ihtiyaçları karşılayacak şekilde olması düşünülmüştü. Bu durum oldukça büyük okulların yapılmasına neden oldu. Kesintisiz sekiz yıllık eğitimin yaygınlaşması adına önemli bir okullaşma hamlesine girişildi. On yılı aşan bir sürede yapılan okullar bu planlamaya göre tasarlandı ve yapıldı. Kesintisiz sekiz yıllık eğitim uygulaması sonrası kademeli bir sisteme geçilince farklı kademedeki öğrencilerin farklı ortamlarda eğitim görmeleri gereği ortaya çıktı. Bu durum okulların fiziki olarak daha küçük olmasını gerektirdi. Geçmişteki uygulamalar sonrası yeni uygulamaya göre okullaşma faaliyetine girişildiği takdirde okullardaki mevcut dersliklerin atıl duruma gelmesine yol açabilecek bir durumla karşı karşıya kalınması söz konusu. Kademeli sisteme dayalı okullaşma sonrası geçmişte uygulanan büyük okulların yapılması uygulamasına gerek olmayacaktır. Bu durum yeni bir planlama politikasını gerektirecektir. Bu tür sık politika değişiklikleri ekonomik kaynakların heba edilmesine yol açabilmektedir.
Kademeler arası geçiş sistemi üzerindeki değişiklikler özellikle öğrenciler açısından önemli sorunlara yol açmaktadır. İlkokuldan ortaokula veya ortaokuldan ortaöğretime geçiş konusunda sık sık yapılan değişiklikler öğrenci ve velileri belirsizliğe sürüklemekte, belirsizlik güvensizliği doğurmaktadır. Güvensiz bir toplumsal yapı içinde sağlıklı bireylerin yetişmesini beklemek ise olmayacak bir durumdur.
Eğitim sistemi içinde değişiklik yapılmamasını beklemek doğru bir yaklaşım değildir. Yaşayan her sistemde, her kurumsal yapıda ihtiyaçlar doğrultusunda değişiklik yapılabilir. Değişiklik gerçek anlamda ihtiyaçlardan doğmalıdır. Değişiklik olsun diye değişiklik yapmak yarardan çok zarar getirir. Kişilere bağlı değişiklikler yerine sisteme dayalı değişiklikler yapılmalıdır. Sistemin genel ve ilkelere dayalı bir yapılanması sonrası aksayan yönlere yönelik değişiklikler yapılmalıdır. Her defasından yeni bir sisteme geçmeyi gerektirecek değişiklikler sisteme olan güveni sarstığı gibi değişikliklerin yaşamasını da engelleyecektir. Değişikliklerin sosyal, toplumsal, kültürel, ekonomik yapıya uyumlu olması gerekir. Bunun için sistemin ve işleyişin çok iyi bilinmesi gerekir. Değişikliği uygulayacak birimlerin, uygulayıcıların çok iyi tanınması gerekir. Yukardan aşağı bir dayatmayla yapılacak değişiklikler hele de yaşanan gerçekliğe uymuyorsa kağıt üstünde kalmaya mahkumdur. Değişim istikrarlı bir yapı üzerinde bina edilmelidir. İstikrarlı yapı üzerine bina olunmayan değişiklikler her zaman yıkılmaya mahkûmdur.
Eğitim sistemimiz içinde yapılan değişikliklere bakıldığında programlara yönelik yapılan değişikliklerin genel anlamda güçsüz, dayanaksız olduğu, bu nedenle de hayata geçirilemediği söylenebilir. Yukardan programlara yönelik değişiklik yapılması değişikliğin uygulandığı anlamına gelmemektedir. Özellikle de programların uygulandığı okullarla programları yapan bakanlık birimleri arasında etkin bir bağ, iletişim kanalının olmaması programlara yönelik yapılan değişikliklerin kağıt üstünde kalmasına neden olmuştur. Görüntüde değişiklik yapılmış da olsa uygulamada değişen fazla bir şey olmamıştır. Çünkü değişimi hayata geçirdiğini düşünen bakanlık değişimin yaşanacağı sınıflardan habersiz bir durumdadır. Değişimin hayata geçmesine yönelik etkin geri dönüt mekanizmalarının kurulması ve işletilmesi gerekmektedir. Program değişimlerinde bu yapılamamıştır.
Eğitim sistemini yönetenlerin, değişimi yapmayı düşünenlerin uygulayıcılarla güçlü bir bağ kurmaları, alttan üste etkin bir şekilde işleyen iletişim kanallarının güçlü bir şekilde oluşturulması gerekmektedir. Ülkemiz eğitim sisteminin yetişmiş insan gücü oldukça iyi bir düzeydedir. Bu yetişmiş insan gücünden etkin bir şekilde yararlanma yollarının aranması ve işe koşulması gerekmektedir. Sistemi tanıyan, sorunlarını bilen, çözüm yollarını üretebilen sistemin içindeki kişilerin güçlü bir şekilde sisteme katkılarının alınabilmesi gerekmektedir.