Mehmet Göncü
6 Haziran 2013
Kıymetli okuyucularım, bildiğiniz gibi yaşam dediğimiz; mucizevi olayı algılayabilen ve bilincinde olan tek canlı insandır.
Kendi gezegenini, güneş sistemini, galaksileri, kara delikleri, tüm evreni inceleyip araştıran adem oğlunun bu özelliğinden dolayıdır ki, ‘her birey için kâinatın merkezi konumundadır’ diyebiliriz.
Bu nedenle çevre olgusunu, insanı kuşatan, maddi ve maddi olmayan nesnelerin tümünün ayrı ayrı sistemler oluşturarak çeşitli özellikleriyle hem ayrı, hem de birbirine geçmiş bir ilişkiler karmaşasından ibaret olduğunu belirtebiliriz.
İnsan diğer organizmalara kıyasla kendi maddi çevresi üzerinde etkide de bulunabilen bir varlıktır. Hatta tek varlıktır diyebiliriz. Örneğin insan bir çölde önce kuyu kazar, su çıkarır, ardından bitkiler yetiştirir, sonra hayvan besler ve bu çölde yaşamak için ortam hazırlar. Diğer canlıların böyle bir becerileri olmadığı için mutlaka müsait ortamlarda yaşamak zorundadırlar.
Doğanın çevre üzerindeki fonksiyonel görevlerine bu şekilde müdahale eden insan, bazen bitmez tükenmez ihtirasıyla tabiatı tahrip etmek ve kirletmek suretiyle ekolojik dengenin bozulmasına sebep olmakta, bu da çevre olgusundaki karmaşık yapıyı bozmaktadır.
Bu gün gezegenimizde alışılagelmişin dışında vuku bulan tabiat olaylarının ve çevre felâketlerinin bir sebebi de bozulan doğal dengelerin giderek artan şiddette kendini göstermesidir.
Bu hususun en önemli sebebi küresel ısınmadır.
Küresel ısınmaya neden ise, doğal kaynakların abartılı bir şekilde ihtiyaçtan fazla tüketilmesidir. Yani bugün dünyamızda uygulanan ekonomik model “Tüketim için tüketim modeli” şeklindedir.
Çok geniş bir husus olan çevre olgusunu ve sorunlarını bir yazıyla, bir kitapla anlatmak mümkün değil. Ancak ben konuya başlıklar halinde azıcık değiniyorum. Bir çevre dostu olarak üzerinde yaşadığımız dünyayı herkes gibi merak edip araştırmaya çalışıyorum.
İnsanoğlunun ve gezegenimizin geleceği ile ilgili çevre meselesine Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü (UNEP) çözümler üretmek için mücadele vermekte ise de bu çalışmaların şimdilik yeterli düzeyde olduğu inancında değilim. Ülkemizde ise çevre bilincine son yıllarda önem verilmeye başlanmıştır. Nitekim bu husus Anayasamızın 56’ıncı maddesinde şöyle yer belirtilmektedir; “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir”
Ancak bu güzel yasanın başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için çevre bilincinin topluma çeşitli şekillerle ve yollarla eğiterek, öğreterek vermek gerekiyor.
Bu sebeple çevre kuruluşlarında, konusunda uzman akademisyenlerin ağırlıklı olarak görev almaları gönül temennimizdir.. Zira bu hassas konu; bilgi, sevgi ve emek ister.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.