Mehmet Göncü
21 Eylül 2012
50-60 yıl önceki Urfa’yı zaman zaman gözümün önüne getirdiğimde, hep kent olarak neler kazanıp, neler kaybettiğimizin hesabını yaparım.
Sonuçta; kayıp ettiğimiz değerlerimizin, kazanımlarımızdan daha fazla olduğu kanaatına varırım.
Sebep çok boyutlu ve sosyolojiktir. Çünkü kentte toplu olarak yaşamak bir takım pozitif kurallara uymakla ancak mümkün olur.
İşte bu kurallara uymak, bir süreç ister ve zamanla bu uyum uygarlaşma şeklinde ortaya çıkar. Bu nedenle; kentte yaşamak isteyen her birey için uygarlaşma kurallarına uymak zorunluluğu vardır.
Ben şahsen; bugün bireyleri uygar olmaya, kurallara uymaya zorlayacak, toplumsal olgunun ve bilincin yeterli, yönlendirici ve özendirici olduğuna inanmıyorum.
Zira; sabaha kadar egzoz susturucusu çıkarılmış motorsikletle gezen aymazlara uygar diyebilir miyiz?
Gece yarısı bütün bir mahallenin duyabileceği bir şekilde yüksek sesle müzik dinleyip, arabayla gezen magandalara mı uygar diyeceğiz?
Ayrıca, kamuya ait park bahçe ve kaldırımdaki ağaçları kıran, çiçeklerini yolan, çocuklarla ve onları bu yolda eğitmeyen ailelere ve her türlü çöpü her yere atan ve komşuluk hakkı bilmeyen ve her yaptığı olumsuz şeylerin hiç birinden utanmayan ve bu davranışlarını doğal ve normal sanan kimselere mi kentlidir, kentte yaşıyor diyebileceğiz?
Ya oturdukları binanın çevresini kirletenlere ne demeli?
Daha sayamadığımız binlerce şehir yaşamına uymayan davranışlar var.
Bazen düşünüyorum, kumrular neden eskisi gibi ötmüyor.
Ötmez tabi.
Çünkü kumru yavruları ötmeyi annelerini taklit ederek öğreniyorlar. Yani annelerinin çıkardığı nağmeleri duyup, hafızalarına kayıt ediyorlar.
Bu güzel kuşlar maazallah yakın bir gelecekte motor gürültüsü gibi bir sesle öterlerse kimse şaşmasın.
Bu manada kent çevre kurulunun etkin önlemler alması hususunu önemle istirham ediyorum.
Özetle; Urfa ili, çeşitli sebeplere bağlı olarak büyümedi, irileşti. Bu durumu görüp üzülen ve çare arayan uygar bir kentli olma yönünde çalışan her bireye ve her kuruma yardımcı olmak, bu şehirde yaşayan tüm bireylerin asli görevi olmalıdır.
Özellikle Belediyemizin “Kentsel Dönüşüm” çalışmalarına ve “Abat Kent Süsünden Belli Olur” atasözündeki gibi şehrimizi güzelleştirme çalışmalarına her boyutta yardımcı olmalıyız.
Toplum mühendislerinin değerlendirmelerine göre, bir kentte kurallara uymak için üç neslin geçmesi gerekiyor. Bu da 100 yıla tekabül etmektedir. Ancak bir gerçek var ki, o da şudur: Kişi düşündüğü gibi yaşayamazsa, yaşadığı gibi düşünmesi doğaldır.
İşte burada kent sakinlerinin güzel örnek ve davranışlar içinde olmaları gerekir. Zira, güzel şeyi kabul etmek ve ona uymak çok kolaydır. Olumsuza adapte olmak için ise yüzlerce yıl gerekmektedir.
Gelin bu yüz yılı el ele on yıllara indirelim.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.