Mehmet Göncü
14 Haziran 2012
Güneş, Hava ve Su yaşam mucizesinin üç harika vazgeçilmezleridirler. 510 milyon km2 olan arz alanın 361 milyon km2’sini okyanuslar ve denizler oluşturur.
Yeryüzündeki su milyonlarca yıldan beri “Hidrolojik dolaşım” adı verilen son derece düzenli ve hesaplı devr-i daimle, bir diğer tarımla doğa arıtma işlevi ile yağmur, kar ve dolu olarak yerküreye tem4iz ve tatlı su olarak geri dönüyor. Hayatın başlangıcı olan su, yaşamın devamı içinde rakipsiz şart oluyor.
Su gerek insan hayatında gerekse tabi hadiselerde son derece önemli bir yer tutar. Su hayat demektir, enerji demektir, bereket demektir. Kısaca canlı cansız her nesne bir aşamada suya muhtaçtır.
İnsanın günlük hayatındaki su ihtiyacı 2,5 litredir. Bu sadece içme ihtiyacı olan miktardır. İnsanın diğer ihtiyaçları için kullanılan su miktarından bir kaç örnek verecek olursak
Sanayi ve tarım için suyun önemi saymakla bitmez.
Dünyanın 4’te üçü sularla kaplı olmasına rağmen mevcut su kaynaklarını sadece yüzde 2,6’sı tatlı su kaynağı özelliğini taşıyor. Ve bu tatlı su miktarının yüzde 20’si sınırlı bir faydalanma imkânına sahip Sibirya’daki Baykal gölünde bulunuyor.
21.Yüzyılda Dünyamızda suyun öneminin daha da artacağının işaretini bu günlerde almaya başladık. Nitekim bugün Afrika, Ortadoğu, Arap ülkeleri başta olmak üzere 31 ülkede su sıkıntısı çekiliyor. 20-25 yıl sonra 17 ülkede daha su sıkıntısının yaşanacağı belirtiliyor.
Çeşitli sebeplere bağlı olarak bu ülkelerde su kaynakları yılda yüzde 10 nispetinde azalıyor. Özetle acı bir gerçek bugün yeryüzünde 1,3 milyar insanın içme suyu, 1,7 milyar insanın ise temizlik için kullanabileceği suyu yok.
Ülkemiz tatlı su kaynakları bakımından çok zengin sayılmasa da fakirde sayılmaz. 510 milyar m3 yıllık yağış ile 26 nehir havzası ve yüzlerce tatlı su göl rezervleri ile şimdilik günü kurtaran konumdadır. Erozyonu önler, orman varlıklarını koruyabilirsek bu mutluluğu sürekli kılabiliriz. Bu coğrafyada yaşadığımız için yaradana şükür edip kaynaklarımızı israf etmeden kullanalım.
Şanlıurfa’da bilindiği gibi sulu tarıma açılan alanlar hızla artmaktadır. Ancak üzülerek görüyoruz ki ‘Vahşi sulama’ hız kesmeden devam ediyor. Yapılan araştırmalar yüzlerce hektar alanın tarımsal üretim dışı kaldığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
“Harran Ovasının sahip olduğu topoğrafya, toprak özellikleri, iklim ve drenaj koşulları toprakların tuzlanması için uygun şartlara sahiptir. Maalesef bu koşullar dikkate alınmadan ova yoğun bir şekilde sulamalı tarıma açılmıştır.
Hızla devam eden bilinçsiz sulama sürdürülebilir tarım imkânlarını tehdit ettiği gibi GAP topraklarının geleceği açısından da kaygı vermektedir.
GAP’ın başarıya ulaşması, tarımsal üretim ve verimin arttırılması, sürdürülebilir bir tarımın gerçekleştirilmesi, su ve toprak kaynaklarının akılcı ve doğru bir şekilde kullanımına bağlıdır. Aksi taktirde Harran Ovasında olduğu gibi telafisi zor tuzlanma-çoraklaşma gibi sorunlar ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır.”
Uzmanlar aynen bu ifadeleri kullanıyor.
Ben bir çevre ve doğa aşığı olarak görünen objeye ve gelen tehlikelere bir kez daha dikkat çekmek istedim.
Hoş görünüze sığınarak esefle söyleyebilirim ki, insanın doğaya, yanlış muhteris ve tahripkâr müdahalesi sonucu su kaynakları kirlenmekte ve yavaş yavaş kullanılamaz hale gelmektedir.
Bilenler söylüyor, söylüyorda ne oluyor sanki, çoğunluğun umurunda bile değil, çevrecileri, çevre örgütlerini hafife alıp dalga geçiyorlar. Çok uzak değil, tarih kimlerin doğru söylediğini yazacaktır. Gelin iş işten geçmeden doğal varlıklarımızı ve su kaynaklarımızı gözümüz gibi koruyup kirletmiyelim. Kirletmeyelim ki onlarda bize hayat ve mutluluk sunsun. Ve unutmayalım ki doğadaki hiç bir kaynak sınırsız değildir.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla…