Ali H. Demir
23 Mayıs 2012
Eğitimle ilgili kanuni düzenlemelerin yapılması sonrası yeni eğitim öğretim yılında neyin ne olacağına dair tartışmalar, belirsizlikler hala devam ediyor. Okula yeni başlayacak öğrencilerin aileleri, 5. sınıfa geçecek öğrenciler ve aileleri, sınıf öğretmenliği görevini yürüten öğretmenler, okulların idarecileri ve daha bir çok diğer ilgili veya ilgisiz kişi bu konularda ne olacak diye düşünüyor.
Eğitimin düzenlenmesinden doğrudan sorumlu olan Milli Eğitim Bakanlığı zihinlerde var olan soruların cevabı niteliğinde bir takım çalışmaları planlayıp uygulamaya çalışıyor. Bu çerçevede şu ana kadar kanun çıkarılması sonrası yeni bir genelge çıkarılarak bir adım daha atıldı. Çıkarılan genelge bir bakıma eğitimin taşrada yönetiminden sorumlu olan il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin yapması gereken çalışmalar konusunda bir yol haritası sundu denebilir. Bu genelge bir bakıma milli eğitim bakanlığının kendi içinde alt birimlerine yeni düzenleme konusunda çalışma yapılmasını, yapılacak çalışmada dikkat edilmesi gereken kriterler konusunda yol göstermektedir. Bakanlık merkez ve taşra birimleri bu düzenlemeden hareketle yeni sisteme uyum çalışmaları çerçevesinde planlamaları yapması gerekiyor. Bu çalışmalar haziran ayı gelmeden bitirilmeye çalışılacaktır. Zira haziran ayının gelmesi ile birlikte okullara kayıt da başlamış olacak. Bu durumda okulların kayıt dönemi başlamadan okullara dair düzenlemelerin bitirilmesi gerekiyor. Bu genelge ile yapılmak istenen veya yapılacak olan hangi okulun ne olarak devam edeceğinin belirlenmesidir. Yeni sistemde okullar üçe ayrılması planlanıyor. İlkokullar olarak isimlendirilecek olan kademede ilk dört yıla kadarki öğrenciler devam edebilecek. Ortaokul olarak isimlendirilecek olan kademede ikinci dört yıla kadarki öğrenciler devam edecek. Lise olarak isimlendirilen kademede ise son dört yıllık kademedeki öğrenciler eğitim öğretim görecekler. Bu üç farklı kademe okulun fiziki durumlarına göre bazen bağımsız, bazen ilkokul ile ortaokul, bazen de orta okul lise bir arada olacak şekilde düzenlenecek. Bu durumu belirleyecek olan okulun fiziki olarak büyüklüğü olacak gibi görünüyor. Bir başka deyişle okuldaki derslik sayısı az ise bu durumdaki okullar sadece ilkokul veya ortaokul olarak düzenlenirken, derslik sayısı fazla olduğu durumlarda ise ilkokul ile ortaokul bir arada veya ortaokul ile lise bir arada olacak şekilde okullar düzenlenecek.
Okulların ilkokul, ortaokul veya lise olarak ayrı ayrı düzenlenmesi yada bir arada düzenlenmesi durumu öğretmenlerin durumları açısından bir belirsizlik ortaya çıkarıyor denebilir. Okullardaki sınıf öğretmenliği görevini yürüten öğretmenler açısından azda olsa bir hareketlilik olacaktır. Aynı şekilde branş öğretmenlerinin de görev yaptıkları okulun durumuna göre farklı okullara gönderilmesi söz konusu olabilir.
Okullardaki öğrencilerin gelişim durumları dikkate alınarak ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin bir arada bulunmaması üzerinde durulması da isteniyor. Bunun sağlanabilmesi için okullar kat, bina, bahçe olarak farklı şekillerde düzenlenmesi isteniyor. Bu durum bazı okullarda ikili öğretimin yapılmasını da getirecektir. Okul, derslik ihtiyacının yoğun olduğu yerler açısından bu alanda önemli sorunların yaşanması beklenmelidir. Bu nedenle derslik yapılması uygulamaları uzun bir süre devam etmesi gerekiyor. Farklı gelişim durumlarına sahip öğrencilerin ders görecekleri ortamların ayrılması bu öğrencilere yönelik öğretmenlik görevini yürüten kişilerin de ayrılmasını getirecektir. Bu ayrılık öğretmenler arasında farklılaşmanın da güçlenmesine katkı sağlayacaktır. Geçmişte sınıf öğretmenleri ile branş öğretmenleri arasındaki uyum sorunları yeni sistemde birbirlerini görmeyecekleri için daha farklı bir boyuta dönüşeceğini beklemek gerekiyor.
Okulların bağımsız bir şekilde ilkokul, ortaokul veya lise olarak düzenlendiği durumlarda yönetici, öğretmen ve öğrenci boyutlarında önemli bir sorun olmasa da özellikle ortaokul ile lisenin bir arada bulunduğu durumlarda görev yapacak öğretmenlerle öğrenciler arasında belli bir süre uyum sorunu yaşanabilir. Lisede görev yapan öğretmenlerin uzun yıllar boyunca görev yaptıkları lise öğretim kademesindeki öğrenci-öğretmen etkileşimi ortaokul düzeyinde aynı olmayacaktır. Bu durumda öğretmen ve öğrenci uyumu konusunda yaşanacak sorunların üzerinde durulması gerekiyor. Bu durumu ortaöğretim düzeyinde var olan kontrolsüzlüğün de bir sonucu olarak görmek gerekiyor. Ortaöğretim düzeyinin bakanlık tarafından kontrolsüz bırakılması bu kademede ne olup ne bittiğinden habersiz olunmasını doğurmaktadır. Eğitim yönetimi açısından büyük bir eksiklik olarak görülmesi gereken bu durumun düzeltilmesine yönelik önlemlerin bir an önce alınması gerekiyor. Ortaöğretim düzeyinde görev yapan öğretmenler arasındaki yetişme farklılığı bu alanda bir başka sorun alanı olacaktır. Sistem içinde var olan öğretmen faktörünün yetişmesi konusunda var olan dağınıklık, plansızlık sistem içindeki öğretmenler arasındaki farklılığı daha da artırıyor. Birlik beraberliği sağlaması beklenen bakanlık makamının bu alanı boş bırakması sorunları büyütecektir. Aslında öğretmenin sistem içindeki can alıcı önemi dikkate alındığında bu konuda acilen önlem alınması gerekmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığının öğretmenlik mesleği konusunda sahip olduğu paradigmaları sorgulaması gerekiyor. Öğretmenlik mesleğine görev yapılan kademe, öğretmenin muhatap olduğu öğrencinin gelişim durumu, öğretmenin öğrenci ile etkileşimindeki etki gücünün düzeyi, öğretmen-öğrenci etkileşiminde öğretmene düşen yükün ağırlığı, öğrenciye kazandırılması gereken becerilerin düzeyi, bu becerileri kazandırmanın kolaylık veya zorluk derecesi, eğitim öğretim sürecinde edinilen becerilerin kişisel gelişim düzeyindeki yeri, önemi gibi bir çok unsurun dikkate alınması gerekiyor. Öğretmen-öğrenci etkileşiminde öğretmenin daha aktif, daha sorumlu, daha etkin olması gereken dönemler vardır. Öğrencinin kişisel gelişim düzeyi yükseldikçe öğretmenin sorumluluğu azalırken öğrencinin sorumluluğu artmaktadır. Bu durumda öğretmenin çabasından çok öğrencinin çabası ön plana çıkmaktadır. Oysa öğrencinin henüz küçük olduğu, yeterince gelişmediği, kişisel çabasının çok yetersiz olduğu dönemlerde öğretmen daha fazla sorumluluk almakta, daha fazla çaba harcamaktadır. Bu durumda lise düzeyindeki bir öğrenci grubuna öğretmenlik yapan bir öğretmenin harcayacağı çaba ile ilköğretim/ilkokul düzeyinin ilk yıllarındaki öğrenci grubuna öğretmenlik yapan bir öğretmenin harcayacağı çaba aynı olmayacaktır. Eğitimin kişisel gelişim sürecindeki önemi açısından bakıldığında eğitim hayatının ilk yıllarında temel davranışlar, alışkanlıklar, tutum ve değerler edinilmektedir. Bu durumda ilk temellerin atıldığı dönemlerde üstelik de öğretmen çabasının en üstte olduğu dönemlerdeki öğretmen davranışlarının ve niteliklerinin üzerinde çok daha fazla durulması gerekiyor. Bu yönüyle Milli Eğitim Bakanlığının sahip olduğu öğretmenlik paradigmasını değiştirmesi gerekmektedir. Yıllar boyunca Milli Eğitim Bakanlığında öğretmenlik denilince sadece lise düzeyinde görev yapan branş öğretmenleri akla gelmiştir. Bu bakış açısının bir sonucu olarak çok daha önemli olduğu halde sınıf öğretmenliği gibi alanlarda öğretmenlik yapacaklara dair düzenlemeler, haklar, eğitim standartları ve yetişme şartları her zaman lise düzeyindeki öğretmenlerin altında kalmıştır. Bu durum temel eğitim düzeyinde edinilen öğrenci niteliklerinin de düşük olmasına neden olmuştur. Yeni sistemde bu anlamda bir yenilik olacağına dair bir işaretten söz etmek mümkün görünmemektedir. Bu yönüyle yeni sistem adı yeni de olsa aslında fazla bir değişim getirmeyecektir.
Yeni sistemde getirilen kademelendirme her ne kadar büyük bir değişim gibi gösterilse de aslında eğitimin niteliğine dair bir değişimin getireceğini beklemek mümkün değildir. Eğitimde kademelendirme kısa sürelerle öğrencinin okul değiştirmesini getirirken bu durum niteliği ne derece olumlu etkileyebilir sorusu üzerinde özellikle durulması gerekiyor. Eğitimde niteliği etkileyen unsurlar kademelerin artması veya azalmasından çok nitelikli öğrenme öğretme süreçlerinin işletilmesinden geçmektedir. Bu ise ancak sınıf içinde söz konusudur. Sınıf içindeki faaliyetlere etki etme konusunda yeni sistem hiçbir düzenleme getirmemektedir.
Eğitimin bizzat yapıldığı yerler olan okullar, okullarda da sınıflar konusunda bir düzenleme söz konusu olmadığı sürece niteliğe dair bir beklentiye girmek boşuna bir beklenti olacaktır. Mevcut sistemde okul ve sınıflarda yapılanlar konusunda eğitimin yönetiminin herhangi bir etkin çabaya girdiğini söylemek zor. Okullarda ve sınıflarda yapılanlar konusunda herkesçe hissedilen bir etkiden söz etmek mümkün görünmüyor. Tersine okul ve sınıflarda yapılanlar konusunda hemen hiç kimse ilgilenmiyor. İl ve ilçe milli eğitim müdürlükleri okul ve sınıflardan okul idarecileri aracılığıyla bilgi ediniyorlar. Okul idarecileri de sürekli bir arada bulundukları öğretmenlere bu konuda söz söyleyebilecek durumda değiller. Denetim elemanlarının yaptıkları okul ve sınıf ziyaretlerinin etkisi konusunda ise yönetim düzeyinde hemen hiç kimsenin ilgilendiği yok. Bu denetimler de olması gereken etkiye sahip olamıyor. Kişisel ve lokal bir etkiye sahip denetim çalışmaları yönetim tarafından hemen hiç kullanılmıyor. Bakanlık merkez teşkilatının okul ve sınıflarda yapılanlar konusunda tam bir duyarlılığa sahip olup bir şeyler yapabilmesini de beklememek gerekiyor. Bu duyarlılığın var olmasını beklemek de sistemi tanımamak anlamına geliyor denebilir. Eğitim sistemimizde en etkili olan birimler okul ve sınıflara en ilgisiz durumdalar. Bu durumda eğitimde yapılan yenilikler konusunda sonuç beklemek şu anki haliyle yersiz. Yıllar yılı eğitim alanında yapılan yapbozlardan birisi daha yaşanacak gibi görünüyor.
Eğitim alanında sonuç alıcı çalışmalar yapılması için başta bakanlık yapısında olmak üzere yönetici yetiştirme paradigmasında, öğretmen yetiştirme paradigmasında, denetim paradigmasında okul paradigmasında ve daha bir çok alandaki paradigmalarda değişikliklerin yapılması gerekiyor.
Soru, Görüş ve Eleştirileriniz için…..
Ali Hikmet DEMİR