İbrahim Halil Okuyan
22 Şubat 2012
Genç kızın bütün parası bir avuç bozukluktan ibaretti.
Bu kadarını da bakkaldan,
Kasaptan,
Manavdan yaptığı alışverişler esnasında zor bela bir kenara atabilmişti.
Parasını bir kere daha saydı,
Bir kere daha, bir kere daha…
Ertesi gün yılbaşı idi.
Bu yüzden, genç kız için yatağına atılıp ağlamaktan başka yapılacak iş yoktu.
Ağlamasını keserek elindeki mendil ile gözlerini sildi.
Pencereye yaklaşarak,
Parmaklık üzerinde dolaşan gri kediye mahzun mahzun baktı.
Zihni hep meşguldü.
Elindeki bu azıcık parayla yılbaşı için nişanlısına ne gibi bir hediye alabilirdi ki?
Hâlbuki ona kıymetli bir hediye almak hayaliyle ne mutlu saatler geçirmişti.
Sonra, birdenbire pencerenin önünden ayrılarak aynanın karşısında durdu.
Gözleri parlıyordu, fakat birden yüzündeki renk uçtu.
Uzun saçlarını hızla çözerek, beline kadar salıverdi.
Saçları gerçekten çok güzeldi.
Zaten hayatta imrenebilecek başka da bir şeyi olmadığını düşünüyordu.
Bir süre aynanın karşısında saçlarını seyreden genç kız,
Gözleri pırıl pırıl yanarak kapıyı açtı ve koşa koşa merdivenlerden inerek sokağa fırladı.
Takma saç yapan bayan kuaförünün önünde durdu.
Birdenbire kendini içerde buldu.
Kadına:
“Saçlarımı satın almak ister misiniz?” diye sordu.
“Şapkanızı çıkarın da bir bakayım.”
Kuaför saçları elleriyle yokladıktan sonra:
“Yirmi dolar eder” dedi.
“Çabuk parayı verin, kabul ediyorum.”
Genç kız,
Nişanlısına uygun,
Aynı zamanda hesaplı bir hediye buluncaya kadar birçok mağaza dolaştı.
Sonunda dükkanın birinde ona lâyık hediyeyi bulabildi.
Bu, gayet zarif şekilde işlenmiş “gümüş bir saat zinciri” idi.
Genç kızın nişanlısı da fakir biriydi.
Fakir gencin hayatta sahip olduğu tek kıymetli şey,
Dedesinden kalma eski bir saatti.
Ama onun da zinciri uzun zaman önce koptuğu için,
Saat her zaman cebinde dururdu.
Genç kız eve döndüğünde bir an için aptallık yaptığını düşündü.
Ya nişanlısı yaptığını beğenmez, onu bu haliyle çirkin bulursa?
Saat yedide her şey hazırdı.
Yemek de ocağın üstünde ısınmaktaydı.
Nişanlısı hiç geç kalmazdı.
Nitekim uzaktan ayak sesleri duyuldu.
Zavallı kızın rengi bembeyaz olmuştu.
“Allah’ım! Jim beni bu halimle de güzel bulsun” diye dua etmekteydi.
Kapı açıldı.
Nişanlısı içeri girdi.
Zayıf fakat gösterişli bir erkekti Jim.
Zavallı çocuk henüz yirmi iki yaşında olmasına rağmen geçinme derdi bütün ağırlığıyla omuzlarına çökmüştü.
Yeni bir paltoya ihtiyacı vardı.
Eldivenleri de yoktu…
Eşikte durmuş,
Hayretten fal taşı gibi açılmış gözlerle nişanlısına bakıyordu.
Genç kız endişe ile:
“Bana öyle kötü bakma” diye bağırdı.
“Saçlarımı kestirdim,
Onları sattım,
Çünkü yılbaşı için sana bir hediye almak istiyordum.
Fakat üzülme, saçlarım o kadar çabuk uzuyor ki.
Hem bir görsen, sana ne güzel bir hediye aldım.
Delikanlı yutkunarak:
“Saçlarını mı kestirttin?” diye tekrarladı.
“Evet, kestirttim ve sattım. Sana hediye almak için.”
Gözleri buğulanan delikanlı, cebinden bir paket çıkardı.
“Saçını kestirmenin veya başka bir şeyin sana olan sevgimi azaltacağını düşünme” dedi.
“Ama şu paketi açınca niye bu kadar şaşkına döndüğümü anlayacaksın.”
Beyaz parmaklar heyecanla paketin ipini çözdü.
Paket açıldığı zaman ilk sevinç feryadı az sonra ümitsiz gözyaşlarına döndü.
Çünkü pakette,
harikulâde bir “fildişi saç tarağı” vardı.
Genç kız, bunu bir mağazanın vitrininde uzun zamandan beri seyretmiş ve hep böyle bir tarağı olsun istemişti.
Şimdi, tarağı göğsünün üzerinde sıkarak şaşkın ve zavallı bir halde şu sözleri tekrarlıyordu:
“Jim, merak etme, saçlarım o kadar çabuk uzar ki…”
Sonra,
Birden sıçradı.
Aldığı hediyeyi masanın üzerinden alıp heyecanla nişanlısına uzattı.
“Ne güzel değil mi?
Saatini çıkar da bak.
Bu zincir ona ne güzel yakışacak.”
Delikanlı ümitsizlikle cevap verdi:
“Sevgilim, şimdilik bunu bir kenara bırakalım. Çünkü sana bu tarağı alabilmek için saatimi sattım.”
*Alıntı
Kıssadan Hisse
Sevginin hediyesi kendisidir.
Ne zaman sevmeyi denesek, hep önüne arkasına bakarız.
İçinde bu eylemi yapmaya değer başka şeyler ararız.
Oysa sevginin kendisidir önemli olan; sevmeyi öğrenmiş olmasıdır bir kalbi değerli kılan.
Sevgi, dışarıdan bakılarak öğrenilmez.
İçinde olmak gerekir.
Damarlarında kan gibi aktığını hissetmek, yaydığı huzuru duymak gerekir.
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
22.Şubat.2012 Şanlıurfa