İbrahim Halil Okuyan
13 Ekim 2009
Hempher, 1700 lü yıllarda bu faaliyeti gösteriyordu.
Gerçekten de iki yüz yıl sonra, 1900 lü yıllarda meyvelerini toplamaya başladılar.
Uygulamaları da ısrarlı bir şekilde takip edilmiştir.
Bugünkü İslam âleminin perişan haline bakıp yapılan çalışmalarda ne derece başarı elde ettiler, siz karar verin!
İngilizlerin, ulusların arasını açmak için uyguladıkları sistemi eleştiren Amerika Birleşik Devletleri’nin eski dışişleri bakanı Williams Jeningns Bryan, “ Hindistan’da İngiliz Hâkimiyeti “ adlı kitabında şöyle diyordu:
“ Hayatta kalan Hindistan vatandaşlarına refah ve saadet bahşettiğini iddia eden İngilizler, milyonlarca Hintliyi mezara göndermişlerdi.
Mahkemeler ve İnzibat Kuvvetleri ihdas ettiklerini her yerde söyleyen bu millet, resmi bir yağmacılıkla Hindistan’ı iliklerine kadar soymuşlardı.
Soymak kelimesi biraz ağır ise de, İngiliz İdaresinin melanetini başka türlü izah etmek mümkün değildir ” demişti.
Kendi yorumumuza gelince;
Osmanlıyı yıkmakla ve İslâmiyet’i bozmakla görevli İngiliz casusu HEMPHER’in “Hatıratının” 45’nci sayfasında şu itirafı düşüncüdür:
“800 yıllık ENDÜLÜS’Ü şaraba alıştırarak, aralarına fitne ve fesat sokarak, KUR’AN-I KERİM ve diğer İslâmî kaynakları tartışır hâle getirerek ve dini emirlerden kopararak yıktık ve topraklarını işgal ettik.
Aynı silâhları kullanarak OSMANLI DEVLETİNİ ve diğer İslâm Ülkelerini de bölüp, işgal edeceğiz”
Koskoca Osmanlı Devleti’nin yıkılması için çaba sarf eden İngiltere, sonunda yirmi üç küçük devletin doğmasına sebep olmuştu.
Böylece ayrılan bu devletlerin çoğu Müslüman oldukları için, Müslümanların birlik ve beraberliğini bozmak suretiyle, istedikleri politikayı bu küçük devletler içinde uygulayabilmişlerdi.
Bu gün Kıbrıs adasının iki bölgeye ayrılmasının en büyük nedeni de, İngiltere’nin uyguladığı çıkar politikasıdır.
Bu çıkar, elbette Ortadoğu’nun zengin petrol kaynaklarıdır.
Kıbrıs’ta iki üs halinde çöreklenmesinin nedeni de bu değil mi?
Sinsi plan!
Son yıllarda, dış destekli belli odaklar, Müslümanları sinsice ilmihal kitaplarından uzaklaştırıp, meallere, tefsirlere, tercümelere yönlendirme gayretine girmiş bulunmaktadır.
Birçok şey alıştıra alıştıra kabullendirilir.
Bazı yanlış inanç, fikir, görüş, metot ve kanaatler vardır ki, insanlar onları önce iter, reddeder.
Fakat devamlı propaganda, beyin yıkama ve telkin neticesinde, bu itiş ve reddetme, zamanla zayıflar ve toplumun direnişinde gevşeme başlar.
İşte, günümüzde her Müslüman’ın, bir adet Kura`an tercümesi edinerek, İslamiyet’i doğrudan buradan öğrenme fikri de böyle gelişmiştir.
Bu, sinsi din düşmanlarının, yıllardır yaptıkları beyin yıkama propagandalarının bir neticesidir.
Maalesef zamanımızda Müslümanların çoğu, bu propagandanın tesiri ile evlerinde bir meal bulundurma, dini buradan öğrenme yanlışlığına düştüler.
Hâlbuki bizim, dinin temel bilgilerini Kura`an tercümelerinden elde etmemiz, öğrenmemiz mümkün değildir.
Çıkmaz sokak!
Mealden din öğrenmenin mümkün olmayacağı o kadar açık ki… Kura`an-ı kerim, İslamiyet’in temel kitabıdır, anayasasıdır.
Bunu, Resulullah ın, müctehid (İctihad eden, çalışan çaba sarf eden ; ihtiyaç hasıl olduğunda Kitap, Sünnet ve İcmadan hükümler çıkaran bilginlerdir) imamların ve diğer Âlimlerin sözleri açıklar, tatbikini sağlar.
Kura`an-ı kerimden başkasını kabul etmemek, bir devletin anayasasının dışındaki bütün, kanunlarını, tüzüklerini, yönetmeliklerini, genelgelerini kabul etmemek, onları yok saymak gibidir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz:
Asırlardır din, meallerden, Kura`an tercümelerinden değil, fıkıh kitaplarından, ilmihal kitaplarından öğrenilmiştir.
Dinimizi doğru olarak öğrenebilmek için, bu sağlam yolu devam ettirmemiz, çıkmaz yollara sapmamamız şarttır.
Çıkmaz yollara sapan, kurda kuşa yem olmaya mahkûmdur.
Yıllardır; onbir ay her vesile ile yüce dinimizle, kitabımız Kura`an-ı kerim ile dinimizin emir ve yasakları ile alay eden; namaz kılanları gericilikle suçlayan, içkinin, zinanın, fuhşun yaygınlaşması için elinden gelen gayreti gösteren, bunlara mani olmak isteyenleri yobazlıkla, çağ dışılıkla suçlayan medyamız, ramazan gelince birden değişir; ramazan programları, ramazan sayfaları yapmada, meal, tefsir kitabı vermede birbirleri ile yarışır hale gelirler.
Bunların bilhassa Kura`an-ı kerim meali üzerinde durmaları rastgele bir tercih değildir.
Maksatları, dine hizmet görüntüsünde, dine zarar vermektir.
Çünkü birisinin eline meal tutuşturup, dinini bundan öğren demek, cerrah olmayan birisinin eline, ameliyatla ilgili bir tıp kitabını verip buna göre ameliyat et, demekten farkı yoktur.
Hatta denebilir ki, bu daha az tehlikeli.
Yanlış ameliyat geçici olan dünya hayatını karartabilir, bozuk iman, yanlış amel ise sonsuz ahret hayatını karartır.
Bu tehlikeden dolayıdır ki, asırlardır, dinimizin emir ve yasakları hep fıkıh kitaplarından, ilmihal kitaplarından öğrenilmiştir.
Çünkü doğrudan Kura`an-ı kerimden, hadis-i şeriflerden dinin hükümlerini anlayabilen, sadece “İmam-ı azam hazretleri” gibi mezhep sahibi müctehidler olmuştur.
Bu kördüğümü sabırla çalışarak çözebiliriz.
İngilizler hep haklı cıktılar mı? Hayır, bakın Çin bugün süper güç milyarlık nüfusuna rağmen ve yakın gelecekte Hindistan süper güç olacak.
Bizde olabiliriz.
Beton; çeşitli ebatta ve farklı menşeli taş parçalarının çimento ile birbirlerine sıkıca bağlanmasından meydana gelen bir yapı malzemesidir.
Böylece teker teker dış yüklere karşı zayıf alan taş parçalarını çimento bir arada tutarak onların dış etkilere karşı dayanımını sağlamıştır.
Milletlerde böyledir; çeşitli din, etnik köken ve mezhebe tabi insanları ortak bir amaçla bir arada tutan, cephede yana yana savaştıran özelliklerimizi, değerlerimizi kaybetmemeliyiz.
Bu çimento olmasa dağılırız.
Ortak paydamızı kaybetmemeliyiz, değiştirmemeliyiz.
SONUC:
Yukarıdaki kitap tam gerçekleri yansıtmayabilir, çeviri hataları olabilir ama şunu unutmamak lazım bu Ortadoğu da petrol kaynakları oldukça yabancı devletlerin bu coğrafya üzerinde hesapları vardır ve olacaktır.
“Yakını görmüyoruz, gözlerimiz uzakta
Her an dikkat etmeli, ayağımız tuzakta”
Olduğunu unutmadan, ipin ucunu kaçırmadan, tetirbelere girmeden yolumuza devam etmeliyiz.
Lozan’da çizilen sınırlarımızla bize dayatılan petrolsüz bir ülke idi.
Küresel ısınma sonucu Fırat ve Dicle sularının önemi daha da artması sonucu yeni dayatmalara ve planlara karşı hazırlıklı olmalıyız.
Bugüne kadar yüzyıllardır din, etnik köken ve mezhep farkı gözetmeden yaşadığımız bu birlikteliği devam ettirmeli ve bugünlerin kıymetini bilmeliyiz.
Saygılarımla.