Ali H. Demir
28 Eylül 2009
Bir eğitim öğretim yılı daha başladı. Geçen yılın sonunda sınav sonuçlarından sonra sonuçlara bakarak eğitimin başarısı üzerinde bir çok şeyler yazıldı, çizildi. Bu öğretim yılının başından itibaren de Milli Eğitim Bakanlığının adrese dayalı kayıt sistemine dayanarak kimin hangi okula gideceğinin belirlenmesi, okul öncesi öğretimin yaygınlaştırılması amacıyla kanuni bir düzenleme olmaksızın zorunlu kapsama alınması, yönetici atama yönetmeliğinin yeni şekliyle çıkarılması, eğitimin sorunları, başarılı öğretmen, başarısız öğretmen tartışmaları, öğretmen seçimi, seviye sınıfları oluşturulması, öğretim yılı ödenekleri, kalabalık sınıflar, yetersiz sınıflar gibi konular gündeme gelerek tartışmalar devam ediyor. Bu arada bazı illerde valiler başarısız öğretmenler istifa etsin, sınavlarda başarısız olan okulların yöneticilerini görevden alma gibi konular da yine basınımızda gündeme geldi.
Yaşanan tartışmalarda dile getirilen hususların merkezinde ülkemizdeki eğitimin genel anlamda sorunlarla boğuştuğunu gösteriyor. Eğitim sistemimizin sorunlarına ilişkin görüş ileri sürenlerin hemen tümü kendilerince haklı bir yöne sahip denebilir. Bu tartışmalarda dile getirilen sorunları inkar etmek, haksız olarak görmek, bu sorunları yok saymak veya bu sorunları dile getirenleri kötü, düşman, haksız, karşıt görüştekiler olarak nitelemek yerine söylenenlerdeki haklı yönleri görmeye çalışıp bu sorunların nedenlerini irdelemek, sorunları ortaya çıkaran nedenleri gidermek için çaba göstermek çok daha akılcı bir yaklaşımdır. Eğitim konusunda baş sorumlu olan birimlerin, kişilerin bu tür çabaları teşvik etmesi, eğitim konusunda fikri olanları fikirlerini dile getirmeye cesaretlendirmesi, bu tür fikir açıklama ortamlarını bizzat hazırlaması gerekir. Özellikle eğitim sisteminin içinde çalışanlara bu konuda çok daha fazla imkan verilebilir. Zira yapılan bir çalışmada özellikle bilim insanlarının ve işi bizzat yürütenlerin görüşlerine öncelikle önem verilmesi gerektiği yönünde genel kabuller, ilkeler vardır. Bilim insanları teorik düzeyde bir çok bilgiye sahip olmakla birlikte sadece onların söyledikleri ve yazdıkları ile sınırlı kalınırsa eksik kalınmış olabilir. Zira teorik açıklamalar her ne kadar yaşanan sorunlardan hareketle ortaya konulmuş da olsa tüm zamanların ve her ortamın yaşanmışını tam anlamıyla kavrayabilecek, kapsayabilecek, açıklayabilecek bir teorik açıklamanın varlığını kabul etmek de doğru olmayabilir. Zamana, yere ve kişilere göre olay ve olgular farklı özelliklere sahip olabilir. Bu nedenle bizzat işi yapanların söylediklerine de kulak vermek bir zorunluluktur. Teorik açıklamalar ve uygulayıcıların söyledikleri, görüşleri dengeli bir şekilde ele alınmalıdır.
Eğitim sistemimizin sorunlarına ilişkin yaşananlara ve ortaya konulabilecek çözümlere ilişkin nitelikli çalışmaların kesinlikle ihmal edilmemesi gerekirken ne yazık ki bizim sistemimizde böylesi bir geleneğin oluştuğunu söyleyemiyoruz. Her ne kadar şura türü çalışmalar bu tür ortamlar için bir örnek olarak ileri sürülebilirse de bu çalışmaların uzun aralıklarla yapılması, sınırlı bir konu çerçevesinde yapılması, alınan kararların siyasi iradeye bağlı ve keyfi bir nitelik taşıması gibi nedenlerle gereken yarar ortaya çıkamamaktadır. Şura çalışmalarından farklı olarak yıl içinde belli zamanlarda eğitimle ilgili aynı işi yapan farklı birimlerdeki kişilerin bir araya gelmesi ile daha sistemli, daha mikro düzeyde çalışmalar yapılabilir. İl ve ilçe düzeyinde öğretmenler, farklı düzeylerdeki yöneticiler, denetim elemanları, bakanlığın ilgili birim yetkililerinin de katılımıyla bir araya gelinip fikir alış verişi, değerlendirme çalışmaları yapılabilir. Bu tür çalışmalar bakanlık merkez teşkilatı ile taşradaki birimler arasında doğrudan iletişim ve etkileşimi sağlayabilir. Zira sistem içinde alttan üste gönderilen rapor türü çalışmalar olmakla birlikte bunlar daha çok üst birimlerin isteği doğrultusunda bir emir komuta zinciri şeklinde olmakta ve çoğu zaman bu tür raporlara veri hazırlayan alt birim elemanları önceden defalarca söylenen, yazılan hususların dikkate alınmadığı yönünde olumsuz tecrübeye sahip oldukları için yine yazılsa, söylense bile bir şey değişmeyecek düşüncesi ile gerektiği gibi ve çoğu zaman da haklı olarak önem vermiyorlar. Bu durum sistem açısından da olumsuz bir bakış, motivasyon ve düşünce olarak ortada durmaktadır.
Eğitim sisteminin her alandaki sorunları üzerinde durulması sorunların çözümünü bir anda ortaya çıkarmayacaktır. Ancak sorunları dile getirme, sorunlara birlikte çözüm üretme çabası, sorunları dinleme davranışı kurumlarda bireye değer verildiğini, bireylerin görüşlerine değer verildiğini ortaya çıkaracak ve sonuçta ortaya toplumsal sinerjinin, motivasyonun ortaya çıkmasını da sağlayacaktır ki bu her tür sorunun çözümünde en temel hareket noktasıdır.
Eğitim sisteminde sorunların nedenlerini sadece öğretmene veya sadece yöneticiye bağlamak kolaycılığa kaçmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Bu nedenle sınav sonuçlarının ortaya çıkmasından sonra yöneticileri görevden almayı düşünen veya başarısız diyerek öğretmenleri istifaya çağırmak hiçbir anlam ifade etmiyor dense yeridir. Özellikle üst yöneticiler bu anlamda okul yöneticilerini, öğretmenleri suçlamaktan bir an önce vazgeçmelidir. Aslında üst yönetimden alt yönetime, bakanlık merkez teşkilatından okul yönetimine kadar hemen herkesin eğitime dair yaşanan sorunlarda payı bulunmaktadır. Belki öğrencinin geldiği aile ortamında, öğrencinin kendi bireysel özelliklerinde veya okul dışındaki çevre ve diğer toplumsal kurumlarda da başarısızlıkta payı var diye düşünülebilir. Ancak öncelikle eğitim sisteminin kendi iç bünyesinden kaynaklanan sorunlar üzerinde durulmalıdır. Zira eğitim sistemi bizzat eğitim işini yöneten, değerlendiren, geliştiren yegane makamdır. Bu yönüyle eğitim sisteminin öncelikle kendi iç çalışma sistemini düzenli hale getirmelidir. Bu işte ise büyük oranda üst düzeydeki yöneticilerin payı vardır. Yönetim, yönetici öncelikle başında bulundukları kurumların her türlü çalışma ortamından, çalışma biçiminden sorumlu olan kişidir. Bir kurumda başarı varsa bunda yöneticilerin payı olduğu gibi başarısızlık durumunda da yine yöneticinin payı vardır. Bu nedenle okuldaki yöneticiyi veya sınıftaki öğretmeni suçlayan bir üst yönetici öncelikle kendisini dikkatle değerlendirmesi gerekir. Bakanlık merkezindeki birimler de aynı şekilde öncelikle kendi durumlarını dikkate alıp değerlendirmeleri gerekir. Zira okul yöneticisi ve sınıftaki öğretmen eğitim sisteminin en alt biriminde, en alt basamağında bulunmaktadır. Onlara gelinceye kadar üzerinde durulması gereken bir çok başka birimler, basamaklar bulunmaktadır. Umalım ki bu eğitim öğretim yılı böylesi bir değerlendirmenin yapıldığı bir ilk yıl olsun.
Görüş, öneri ve eleştirileriniz için….
Ali Hikmet DEMİR