Cüneyt Gökçe
2 Ocak 2009
Acı ve tatlı anılarıyla bir yılı daha geride bıraktık…
Kuşkusuz; 2008 yılına hep birlikte “merhaba” dediğimiz nice dost ve tanıdıklarımız şu anda aramızda değiller. Kim bilir belki de bu yıl her hangi birimiz için de “son yıl” olabilir. Her an için ecel piyangosu bize de isabet edebilir. Önemli olan, bu piyango için her zaman hazırlıklı olmaktır.
Aslına bakacak olursak bu piyangonun bize ne zaman isabet edeceğinin tarafımızdan bilinmemesi bizim için büyük bir nimet ve iltifattır. Çünkü “belli” olduğu takdirde; bizlere takdir edilen tarih ne kadar mesafeli olursa olsun, tedirginlik yaşarız.
Örneğin, doğumdan hemen sonra bize seksen yıl yaşayacağımız bir tarih belirlense; ilk bakışta uzun ve yeterli görünen bu miktarın ilk yılları gaflet ve boşlukla geçeği nerdeyse muhakkak olduğu gibi, “belirlenen” tarihe yaklaşıldıkça da hayat işkenceye dönüşecek ve yaşanmaz bir hal alacaktır. Öyle ya; hayattan terhis edilmesine iki yıl, bir yıl, on ay, beş ay, bir ay, on gün, -aman Allahım!- üç gün… kaldığını tasavvur edenin içinde bulunduğu haleti tasvir etmek bile ayrı bir işkencedir.
Kuşkusuz bütün bu anlattıklarımızdan istisna olanlar “babayiğit” pehlivanlar vardır. Ancak bizim ifade etmeye çalıştığımız insanoğlunun taşıdığı genel yapının özelliğinden ibarettir. Yoksa, ölüme gülerek koşan, gideceği menzilin mahiyetini bilip ona göre hazırlıklı olan bu müstesna insanlar için bu olay çok da abartılacak bir özellik taşımamaktadır; aksine sıradan bir hadisedir. Hatta iştiyak ve arzu içinde beklenen bir vakıadır.
Şu halde kafamızı iki elimizin arasına alarak 2008’in bir muhasebesini yapmak durumunda değil miyiz?
Kendi kendimize şu soruları mırıldanmamız gerekmez mi? Mesela:
Kendilerine karşı sorumlu olduğum her kesimler için yapmam gereken görevlerimi yerine getirdim mi?
Öncelikle, Yaratıcı’mın benden isteklerini ne derece gerçekleştirdim?
Elçisinin uyarılarını ne kadar dikkate aldım?
Ülkem, milletim, ailem ve çevrem için mükellef olduğum vazifeleri yapabildim mi?
Ailemin eğitimi için ne kadar çırpındım? Onlar için ne kadar vakit ayırdım? Onlarla ne kadar ilgilendim?
Beni üzerinde barındıran gezegenime karşı kendimi sorumlu hissedebildim mi?
Çevremdeki, yol, taş, bitki, orman ve ağaç dahil olmak üzere; temiz tutmam, korumam, muhafaza etmem ve üzerine titremem gereken nesnelere hangi gözle baktım?
Bana verilen nimetlerde garibanların hakkı olduğu gerçeğini sürekli hatırda tuttum mu?
İçinde yaşadığım toplumun bir bireyi olarak bu cemiyetin refah ve huzuru için neler yaptım acaba?
Verilen ve bahşedilen nimetleri yaratılış ve veriliş amacına uygun olarak kullanabildim mi?
Kaba saba hareketlerden uzak durararak nebevi bir tavır ve nezaket sergileyebildim mi?
Bana emanet verilen organlarımı kızdıracak ve ahirette benden davacı olmalarını netice verecek bir takım yanlışlıklar yaptım mı? Yaptıysam can-ı gönülden pişmanlık duydum mu?
Veya bu azaları ilahi rıza doğrultusunda yaratılış amacına uygun olarak kullana bilme becerisini gösterebildim mi?
Gurebanın imdadına koşarak teselli vesilesi olabildim mi?
Mazlumların feryatlarına kulak mı tıkadım yoksa içim mi yandı acaba? Onlar için “yapabildiklerimi” gerçekten yaptım mı?
Peki ya olup bitenlerden ibret alabildim mi?
Uzun sözün kısası: 2009’u huzur-u kalp ve rahat-ı vicdanla karşılayabildim mi?
Efendim, 2009’un; tüm insanlık için barış, esenlik, mutluluk, refah, ferah ve tüm güzelliklerin şuurluca-doyasıya yaşandığı bir yıl olması dileğiyle…