Cüneyt Gökçe
19 Aralık 2008
Pek çok insanın hafızasında yer alan meşhur bir ifade var:
“Dost istersen Allah yeter! Nasihat istersen ölüm yeter!”
Kuşkusuz bu ifadenin farklı versiyonları olduğu gibi; ilave ve eklentileri de vardır.
Bazen insan oğlu olarak gaflete dalar, kendimizi unutur ve görevlerimizi ihmal ederiz. İşte tam o sırada sarsıcı ve uyarıcı ikazlar peşpeşe gelir. Şüphesiz “ders” alındığı takdirde bütün mesajlar yerini bulur.
Son bir kaç günlük zaman dilimi içerisinde –çok şükür– bu türden bolca “nasihat” aldık.
Önce, Cumartesi sabahı; Ankara’da hasta yatan Davut Dursun arkadaşımızın durumunu öğrenmek niyetiyle açtığımız telefondan –o dakikada– cenazesinin yıkandığını öğrendik. Pazar sabah 08.30’da da namazını kılıp ebedi istirahatgahına ve sonsuzluk diyarına yolcu ettik. Gençti, delikanlıydı; ancak ecel yaş farkı gözetmiyordu. Saati dolan gidecekti. Sessiz-sedasız gidişiyle bizleri çok üzdü; ancak geride hoş bir sada bıraktı. Mesai arkadaşları, komşu ve dostları bütünüyle kendisinden memnundu. Konuşmayı pek sevmez, iş yapmayı ve koşuşturmayı tercih ederdi. Harran Üniversitesinde memur olarak başladığı görevini kurum değiştirmek suretiyle bir kaç yıl Mardin’de sürdürmüş ve yakın tarihte tekrar Urfaya’ya geri dönmüştü. Yeni görev yeri olan Şanlıurfa SGK müdürlüğünde bir hafta kadar çalıştıktan sonra ağır bir hastalığa yakanlanmştı. Kalp ve ciğerinin artık bedenini taşıma niyetleri yoktu. Sonuçta da taşıyamadılar. Gün Pazar ve saat erkence olmasına rağmen Damat Süleyman Paşa camiinin avlusu sevenleri tarafında hınçahınç doldurulmuştu. Herkes hüsn-ü şehadette bulunuyordu. Yasinler, fatihalar, hatim ve dualarla ahirete yolculanan Davut kardeşimize rahmet ve mağfiret diliyor; kederli ailesine sabr-i cemil niyaz ediyoruz. Düğününü yapmak bizlere nasip olduğu gibi ebediyete uğrlanması da bizlere kısmet oldu. Mekanı cennet olsun.
Aynı gün aynı camide ikindiden sonra da Şahinalp ailesinin gencecik bir ferdinin namazını kılmak nasip oldu. Ölüm, elbette hak ve hakikattır; ancak bu gibi gençlerin vefatı insanı daha fazla etkiliyor. Kendileri asıl memleketlerine gitmekten hoşnut ve memnun iseler de geride kalanların üzülmemesi mümkün değildir. Bu vefatlar inşaallah hepimiz için ikaz edici ibret dersi olur. Genç Şahinalp için de rahmet ve mağfiret diliyor; ailesine sabırlar temenni ediyoruz.
Bu vefatların taziyetleri devam ederken Çarşamba günü de salihat-ı nisvandan bir hanımefendi teyzemizin vefat haberi geldi. Ayşe teyzemiz, Adıyaman emekli il müftüsü Mehmet Arslan hocamızın annesiydi. Ayşe teyze, son derece takva sahibi, şefkatli, gayretli ve misafirperver bir hanımefendi idi. Çok ağır hasta olduğu dönemlerde bile namaz vakitlerini soruyor, zikir ve dualarına devam ediyor, her an Rabbi ile olan irtibatını sürdüyordu. Yüce Allah’tan kendisine rahmet ve mağfiret diliyor; Arslan ailesinin bütün fertlerine taziyetlerimizi sunuyoruz. Yeri Cennet olsun, inşaallah…
Kuşkusuz, ölüm bir yok oluş değil; sadece bir yer değiştirmedir. Ebedi bir ayrılık değil, sayıları daha fazla olan dost ve akrabalara kavuşma aracıdır. Ayrıca herkes ve her şey için geçerlidir. Kimsenin ve hiç bir şeyin kayırılmadığı önemli bir olgudur. Fakir, zengin, genç ve yaşlı farkı olmaksızın bütün insanların karşıkarşıya oldukları mühim bir hakikattır. Seyid Ali Findiki ne güzel söylüyor:
“Di Dinyayé heçi rabé,
Feqir u şéx u axabé,
Jiber mirné xelas nabé,
Di şerq u hem di xerbéde…”
Yani:
“Dünyaya kim gelirse gelsin
Fakir, şeyh ya da ağa olsun
Ölümden kurtulması mümkün değil,
Doğuda veya batıda… “
Evet, her musibet için diyoruz ki: “İnna lillah ve inna ileyhi raciun/Biz Allah’a aidiz ve ancak O’na döneceğiz”
Ölüm nasihatından ders almak dileğiyle….