Bülent Okutan
10 Ocak 2008
Belediye Başkanımız Ahmet Fakıbaba’yı siyasete atıldığı ilk günlerden tanır bilirim. Anavatan Partisi’nden milletvekili aday adayı olduğunda ıl Merkezinde ki partililerin bile kafası soru işareti ile doluydu.
Kim di?. Nasıl bir insandı? Nereden yola çıkmıştı?
O yıllarda siyaset ile çok iç içe olan bendeniz de (bazı partilerin yöneticiliği ve kuruculuğunu da yaptım) merak etmiştim. Kökeni Birecik’ti. Adrese yöneldim. Birecik ilçesinin en deneyimli gazetecisi Mahmut Düzyol’u aradım. ‘Mahmut, herkes Ahmet Eşref Fakıbaba’yı merak ediyor. Kim bu Allahaşkına?’dedim.
Düzyol’un yanıtını hiç unutmam;
-Fakir fukara babası. Pırlanta gibi bir insandır…
Sonrasında yaptığım bir ziyarette de, Birecik’te sorguladım Sevgili Fakıbaba’yı. ılçe ağız birliği etmişti adeta. Yerlere göklere sığdıramıyorlardı. Ve ardından o zamanki köşeme taşıdım bu ismi. Sanırım Urfa basınında onu güzel kişiliğiyle ilk yansıtan da ben olmuşumdur.
ılçesinden kopup kent merkezine yerleşen Fakıbaba’yı, ardından insanlarımız o önemli sağlık kuruluşunun başındaki icraatları ile görüp zaten tanıdılar. Ve gün geldi bulunduğu noktaya taşıdılar.
şimdi hak ettiği yerde diye düşünüyorum. ıcraatları bu tezimin arkasında kapı gibi duruyor.
Umarım önünde ki merdivenleri başarı ile tırmanıp, çıtayı yarınlarda daha yükseklere taşır.
Geçtiğimiz gün Başkanın daveti ile gazeteci dostlarla Haleplibahçe’ de ki Beyaz Saray’da bir araya geldik.
Prensibimdir, yenilen içilen basın toplantılarını hep es geçmişimdir. Yenilen içilenin sorulması gereken bir toplantıda, yeme içme mükerrerliği bana hep ters gelmiştir. Başkanda bunu sanki biliyormuşcasına, gerekeni yaptı zaten.
Etiopya’nın başkenti Addis Ababa Belediye Başkanı bizleri ağırlasa, sanırım sofra daha zengin olurdu! şimdi burada bazılarınızın ‘Ne yani kuş sütü yoktu da, beğenmedin mi?’ dediğini duyar gibiyim.
-Yok valla. ıki acı biber ve 30 gram peynir yetti de arttı bize. Domates salatalığı mumla, Reçel ve tereyağını projektörle aradık.
Yazımı okuyorsa Sayın Başkan alınmış olabilir. Ama öyleydi. Misafir umduğunu değil, bulamadığını yazar işte, bazen böyle. Hele de prensip çiğneyip, kırk yılda bir katılmış ise böyle bir toplantıya, çiğneyemediğini yazar. Alınmak gücenmek yok. Neyse o…
ışin esprisi bir yana. Oturduğum köşede tam bir saat kırk beş dakika kıvrandım. Açlıktan değil, tartışamamaktan. Zaten boş olan sofraya bir şeyler koyamamaktan.
Bir ara değerli dostum Bekir şirinoğlu suya sabuna dokunmak istedi. Arkasını da ben getirmek istedim ama olmadı. Belli ki Sayın Başkan siyaseti artık iyice kavramıştı. Ser verdi, sır vermedi. Temizlik ihalesine değindi, 2008 hedeflerini anlattı ve pembe bir tablo çizmeye çalıştı. Bazı koordine eksikliklerinin kendisini etkilemediğini vurguladı. ışini yaptığına dikkat çekti.
Temizlik ihalesini alan firmanın Başbakana yakınlığından değil de, kendisinin bakanlarla ağbi kardeş diyalogu içinde bulunmasından dem vurdu.
Çok bu tarz birlikteliklerde bulundum. Ama elinde ki plastik tesbihleri sallayıp, Yağmurdereli misali göbek kaşıyanların, amirleri huzurunda yan gelip, katılımcılara keklik gözü ile baktığı bir toplantı olmadı bunlar.
Sözün özü; Aç kalkılan sofraya, bazen hançer saplanıyor işte. Allah’tan ben tok gitmiştim.
Ve tok kalktım. Açlığım tartışılıp, konuşulup da, yazılamayanlara…