Mahmut Çepoğlu
28 Haziran 2006
Bitmeyen dalkavukluk süre gelen yalakalık ve yeni gelişmekte olan yağcılık, memleketi, insanlığı, yaşamı içinden çıkılmaz bir hale sokmuş. Bu öteden beri vardı ve devam edeceğe benziyor. Çünkü her gün doğanlar büyüyor, babalarından gördüklerini, ebeveynlerinden duyduklarını sürdürme çabası içindedirler. Bizleri fazlasıyla üzüyor, acı çektiriyor. Ama ne yapalım, elimizden gelen gerçekleri, doğruları yazmak ve fırsatı geldikçe bunların toplumda tanınmasına yardımcı olmak…. Bektaşi’nin biri kale kapısı önünde dururken kafileler halinde atlı, yaya insanlar geçtiğini görünce oda seyre dalar, başında kovuğu, temiz giyimli, kadife, sırma elbiseler içinde temiz birini görünce merak ederek sorar; “bu kim?” sorusuna, biri sessizce “Bu padişah kulu” cevabını verir. Ayni görkem ve ihtişam içinde bir başkasını görür, onu da sorunca “saray kulu” cevabını alır. Bir başka merak ettiğini sorar; “bu çok temiz giyimli adam kim? sorusuna “bu da kapı kulu” deyince Bektaşi’nin açlığı yetmez, üstü-başı da perişan bir haldedir, dayanamaz, ellini havaya kaldırır ve sitemkar bir edayla dua eder “ya rabbi şu kullara bak birde kendi kuluna bak” der . Osmanlılardan bu yana kulluk, dalkavukluk, yalakalık hep var olmuştur ve bu güne kadar gelmiştir. Kimi zaman isim değiştirmiş yağcılık gibi bir isim almışsa da temeli dalkavukluktur. Dalkavukluğun karşılığını yağcılık almış ve halk arasında yağın konulduğu yer anlamında olması hesabiyle “yağdanlık” ismi verilmesi uygun görülmüş. “Yellehçılık” diye tabir ettiğimiz sıfatlandırmada ilimize mahsus bir söylem. En çok Kürtler arasında kullanılan, “tırşıkçi” yakıştırması da dilimizde yaygın bir şekilde bu tür insanları tanıtmakta kullanılır. Osmanlı döneminde parayla yapılan bir işken Cumhuriyetle birlikte siyaset dünyasında bir yerlere gelmenin aracı olarak kullanılmış. Direkt olarak para pul alınmaz, ama bunun bedeli bir şekilde temin edilir veya elde edilir. Hayatın her alanında olmakla beraber, politikanın her safhasında fazlasıyla görülmekte. Bu iş en küçük birim olan yerel yönetimlerden başlar başbakana kadar uzanır. Özellikle parti değiştirip bu işi meslek haline getirin kendi kimliğinden önce unvanını öne geçirenleri gördükçe utanıyorum. Dalkavukluğun halk arasında daha da boyutlanıp şekillenmesi, toplumsal yapının niçin bozulduğunu, ahlaki değerlerin niçin bu kadar alt üst olduğunun ifadesi olarak karşımıza çıkmakta. Hele halkımız arasındaki bu yağdanlıklara, egoist, çıkarcı, bencil, menfaatçi denildiğinde rastlamışız. Bu tür insanlar olmasaydı her halde bu kadar kelime dillere girmezdi. Böyle insanlar için söylenen bu deyim onları ne kadar şekillendirdiğini görmekteyiz. “yağmur nerede tarla oraya “ öyle ağır ve kattı ki olanaksızlığı işaret etmelerine rağmen çoğu kimse yapılanları normal karşılar. Zamanın içinde, günün birinde bir padişah bir gün ava gider, oturduğu yerden “ ok attım kebap oldu” der. Söylediği söze etrafındakiler acayip bakışırken, dalkavuk hemen atılır;“Padişahım çok yaşa! Müsaade buyururlarsa izah edeyim. Ve dalkavuk söze başlar. “Padişahım, havada uçan bir kuşu oku ile düşürür. Kuş yanan bir firezin ortasına düşmüş ve kebap gibi piştiğini söylemek istiyor.” der. Bu padişahın çok hoşuna gider ve artık serbestçe konuşmaya devam eder, dalkavukta konuşmalarına kılıf uydurur anlayacakları şekilde etraftakilere yorumlar. Bir gün yine padişahın keyifli bir saatinde “toprağı avuçladım zerde oldu” deyince dalkavuk isyan etmiş. “Ben şimdi nasıl o kupkuru toprağa pirinç ekeceğim, hasadını kaldırıp kaynatacağım, şeker katacağım, safran otunu nerede bulup sana zerde yapacağım. Bana bu işin gereği yok deyip dalkavukluktan çekildiğini söyler. Tabi yeri boş kalacak değil… “En büyük yağcı benim” diyen Zenger’e tahammül edemeyenler rahmetlik Özal’a daha çok yağcılık yaparlar. Bunu gören Zenger basmış istifayı. Sebebini soranlara “etrafında yağcı bakan, milletvekili, yazar, gazeteci, iş adama, şarkıcılar dan geçilmiyor. Benim yağcılığım onlarınkinin yanında hafif kalır. Parti yönetimine gelme, belediye meclis azalığına, il genel meclis azalığına seçilme hepsi birilerine yaranma onların peşinden koşmanın gereği olarak yapılır. Teklif edilecek kişiler aranırken daha teklif yapılmadan, yüzlercesi göreve talip olur. Başarır mıyım? Bu konuda yeteneğim var mı yok mu? Sorusunu kendisine sormadan o görevi elde etmek için akıl almaz çarelere baş vururlar. Ancak birkaç keçi teslim edilecek olan bu insanlarda memlekete hizmet daima son safhadadır. Yapmacık ve geçici kimlik bulma. Eğer kişiler ayakları üzerine durabilir ve kendi öz benliğini sıfatlardan önce tutarsa yağdanlık olmaya, sözde sıfatlara da gerek kalmazdı. Geri kalmış, feodalitenin ağır bastığı, sanayinin gelişmediği, dini değerlerin bağnazlaştığı tüm ülke ve şehirlerde böyledir. Tüm bu yağcıların yüzündendir ki sade yağ fazlasıyla pahalanmıştır. Onun için sade yağa hasret kaldığımız yetmiyor, sade yağ şimdi sağlığımızı bozuyor.