Mehmet Göncü
27 Aralık 2007
Son bin yıllık tarihimizde batı dünyasının sembolü konumunda olan Avrupa ülkeleri devamlı olarak Türklerle çatışma halinde olmuşlardır.
Kendileri defalarca sürüler halinde çapulculuk için doğuya ve güneye seferler düzenlemişler ve bu coğrafyada yaşayan halkları rahatsız etmişlerdir.
Ancak Türklerin Avrupa coğrafyasındaki fetihlerini de hiçbir zaman kabul etmemişlerdir. Kaldı ki; Türkler fetih ettikleri yerlere barış, kardeşlik eşitlik, huzur ve adalet götürmüşlerdir. Buna rağmen Avrupalılar büyük bir kinle, özellikle güçlendikleri 19. ve 20. asırlarda başlattıkları entrikalarla ve sinsi planlarla Osmanlı devletini parçalamışlardır.
Bana göre; günümüzde bu oyun devam etmektedir. Avrupa Birliği adı altında kurdukları birlik aslında Hırıstiyan birliğidir.
Niye mi?
Güney Kıbrıs’ı Hıristiyan olduğu için Avrupalı sayan bir zihniyet, Türkiye’nin Avrupa kıtasındaki topraklarını Müslüman oldukları için Asya kıtası ilân eden bir gülünçlük.
Yahu kardeşim, ıstanbul’un yalnız Avrupa kıtasındaki nüfusu ve toprakları bile bir çok Avrupa ülkesinden daha fazladır.
Bence bunlar bizi oyalıyorlar. Menfaatleri için ve güçlenmemizi istemediklerinden dolayı çeşitli oyunlarla birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışıyorlar. Ve ben bazı gelişmelerden dolayı bunu böyle hissediyorum . Ayrıca Avrupa Birliği’ne üye olmadan gümrük birliğine niye katılmış olduğumuza da gerçekten bir anlam veremiyorum .
Neyse; biz geleceği parlak çok boyutlu bir zenginliğe sahip ülkeyiz.
Avrupa Birliği’nin, ‘dere geçerken at değiştirme’ye kalkan Fransa, Almanya ve Avusturya olmak üzere tutarsız davranışlarını bile bile sözümüzde durmak için ve ulusal menfaatlerimizden ödün vermeden bu birliğe tam üyelik amacıyla elimizi uzatmış bir vaziyetteyiz. Bakalım görelim ne olacak!…
Tekrar söylüyorum. Bizim kesinlikle Avrupa Birliği’ne ihtiyacımız yoktur. Örneğin ekilebilir alanlarımız bile Avrupa kıtasının tamamının ekilebilir alanlarından fazladır. Keza; 42 çeşit madenlerimiz işlenildiğinde 5 trilyon dolar değerindedir. Bu konuda daha sayılmayacak kadar zenginliğimiz var. Neticede şu an için biz elimizi uzatmış bekliyoruz. Eğer fazla naz ederlerse bana kalsa; uzattığımız eli öpmeyinceye kadar üye olmama kararı almamızın gerektiğine inanıyorum.
Öte yandan; dünyada dengeler hızla değişiyor. Asya artık doğal kaynaklarını Avrupa’ya sömürtmek niyetinde değil. Gelişmeler gelecekte Asya’nın yıldızının daha çok parlayacağını gösteriyor.
Bu bağlamda mesela; Japonya, Avrupa Birliği’nin üyesi değil ama ekonomik göstergeleri ve kalkınmışlığı çok iyi. Enflasyon sıfır seviyelerinde, milli bütçeleri fazlalık veriyor. Keza; Çin de öyle, büyük bir hızla kalkınıyor. Bu konudaki örnekleri çoğaltmak mümkün.
Demem o ki, kalkınmak ve uygarlaşmak için illa ki Avrupa Birliği’ne üye olmak şart değil. Hele hele gençlerinin büyük bir bölümü işsiz bir halde uyuşturucu ve onun getirdiği olumsuzluk batağının içindeyken…
Bu nedenle, bana göre sağ elimizi ve hatta kolumuzu bize daha samimi ve dürüst davranan ve daha yakın olan Asya’ya yani; Japonya, Çin, Rusya, Hindistan, Türki Cumhuriyetler, Pakistan ve hatta ıran’a kadar uzatmalıyız ve her boyutta var olan ilişkilerimizi daha da çok geliştirmeliyiz.
Son olarak diyorum ki; Öpülecek sol elimizi yıldızlarının geleceği sönük Avrupa’ya kerhen, sağ elimizi de geleceği parlak Asya ülkelerine zevkle ve neşeyle uzatalım ve onları hararetle kucaklayalım. Bu nedenle Avrupa’nın da fazla nazını çekmeyelim. Çünkü (fazla naz aşık usandırır)…
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla…